SON DAKİKA
hava
Advert
Google News

HAYATIN İÇİNDEN

Son Güncelleme :

2019-09-21 15:48:03

Sevgili dostlar

Galiba insan oğlu olarak hep görmek istediğimiz şeyleri görmek görüyoruz ,duymak istediğimizi duymak istiyoruz ..

Ama buna demokrasi, fikir özgürlüğü veya genel bir tanımla ‘fikirlere ve insana saygı’ denmez.

Bu yanlı  bakış ve duruş demektir…

Çevremize fırsat vermesek laflarını ağızlarına tıkasak ,dinlemesek kulak vermesek demokrasiyi yakalayamayız!

Taraf yutmuş oluruz bu da adaleti ortadan kaldırır, haklı ya da haksız boş ya da dolu birilerinin bir fikri varsa sanır gösterip sözünün bitmesini beklemeden saygımızı yitiririz.

İnsan hakları, demokrasi, fikir özgürlüğünü en üst seviyede savunanlar bile kendisi gibi düşünmeyenleri benimsemezler.

Hatta bir Müslüman, kendi gibi inanmadığı için diğer Müslüman’ı kabul etmeyecek kadar ileri gider.

Yani her ideolojiyi savunanda bu var…

Dil bilgisi dersi alanlar iyi bilir bir cümlenin Türkçede nasıl kullanıldığını özne tümleç yüklem yani dilimizde bazı cümleleri kullanırken en iyi lafı sona bırakırız, bu da bazen yanlış anlaşılmalara yol açıyor yani aynı konuyu konuşuyor ama farklı telaffuz yoları seçiyoruz bu da toplum içinde konuşurken bazıları tarafından yanlış anlaşılabiliyor.

Oysa sabır gösterip konuyu sonuna kadar dinliyince düşünceler örtüşmesene yakın durduğu anlaşılabiliniyor

Bazen Mecliste bir konuşmacı kürsüye çıkar daha iki laf etmeden al aşağı edilir, oysa vurgulayacağı ya da paylaşacağı bir düşünce var olabilir ve konuşma sonun da ya alkışlanır ya da yuhalanır yani konuşmacının konuşmasını bitirmesini beklemek gerekir bu daha net bir cevap hali doğurabilir.

Ve daha anlaşılabilir…

Fakat bir partiye üye iseniz karşı partinin ne konuştuğu umurunuzda bile değil, zira tarafsınız ve karşı parti konuşmacısı ağzıyla kış tutsa umurunuzda değil…

 Aslında büyük yanlış yapılmaktadır, Mecliste olan bekler halk tarafından seçilmiş halkın aslında konuşan vekilleridir.

Bunun yanı sıra Meclis adaletin beşiğidir, burada bütün katarlar oylama ile alınır bürün ülke sorunları tartışılır ve halk için en iyisi neyse karara bağlanır doğru olan taraf değil tarafsızlık ve çoğunluğun oyu bağlayıcıdır.

Hayatın içine dönersek hep kendi ailemiz için çaba sarf ederiz öncelik onların evlerin arasına duvar öreriz komşumuzla sınırımızı belirleriz, ülkemiz içinde bölgeler yaparız sınırlar koyarız dünya içinde aynı şey söylenebilir.

Sınırlar çizgiler kıtalar ülkeler yani insan oğlu kendi içinde bazı sınıflar oluşturmuş derecelendirmiş, süper ülkeler, geri kalmış ülkeler kalkınmakta olan ülkeler ve boş verilmiş ülkeler diye ayrılmıştır.

Boş verilirmiş ülkeler tabi, Afrika'nın ve Asya’nın bir bölümünden söz ediyorum; burada yaşayan bazı ülke vatandaşları açlıktan ölüyor maalesef  bunu da görüyoruz ama dünyalı olarak görmüyoruz zira oralara bakmak bile  istemiyoruz TV’de çıktımı kanal değiştiriyoruz, görmek istemiyoruz, şahit olmak ve “ben yerken o yemeyince iştahım kaçıyor” bahanesiyle gerçekliği örtüyoruz aslında.

Görmek hoşumuza gitmiyor

Oysa orda açlıktan ölen insanlar var, bunun sebebi cehalet, savaş, yokluk gibi bir sürü neden olabilir ama sonuçta insan ölüyor ve açlıktan ölüyor, genel sebebi aslında kimse kimseyi kabul etmemesidir. Buna kaderleri deyip kafamızı kuma görmek mi doğru yoksa insan olarak bir insanı her ne olursa olsun yaşatmak mı?

Dünya adaleti ve dünya demokrasisini ayakta tutmak için demokrasi ve adaletlerin var olduğunu kanıtlamak için o insanlara çocuklara elimizden gelen her yardımı yapmalıyız, ekmeğimizi aşımızı paylaşıp bölmeliyiz ki insan olduğumuz ortaya çıksın.

Ne kadar namaz kılsak ve kadar hacca gidersek gidelim yine de en büyük görev insanlıktır.

Allah (C.C.) “ey insan oğlu dünya üzerinde insanlar kardeşlerin açlıktan ölürken sen sadece kendini düşünüp hareket ettin” demez mi, sormaz mı bize mahşerde?

Tabi ki soracak!

Cevap olarak da “Allah’ım  ten rengi siyahtı, şu ırktan veya şöyle inancı vardı”mı diyeceğiz?

Veyahut “Allah’ım çok uzaktaydı”mı diyeceğiz, uçaklar, gemiler, trenler, yardım ulaştıran dernekleri sormaz mı?

İşi kadere de bağlasak kabul görmeyecektir.

Zira, İnsanların insanara yardımı Allah’ın emridir, duyarlılık Allah’ın emridir, tok yatarken aç bırakmamak Allah’ın emridir…

Bizi yarata ne diyeceğiz, bizi yaratanın emirlerini umursamadığımızı nasıl açıklayacağız?

Biliyoruz ama görmek istemiyoruz

Şimdi çıkıp nasıl insanlığın adaletinden söz edebiliriz, dünya üzerinde nasıl bir demokrasiden söz edebiliriz.

İnsanoğlu aslında kendi gücünün farkında değil…

Kafasını hep görmek istediği şeylere şartlandırıyor, yani egoist bir yapımız var, oysa insanlar savaşların gereksiz olduğunu gayet iyi biliyor yeryüzünde herkese yer var, herkese yetecek yiyecek var fakat ne hikmetse paylaşmayı kabul etmiyoruz…

“Ben buldum, ben ürettim bu nedenle ben yiyecem, ben kullanacam, ben ektim, ben yetiştirdim kimsenin hakkı yok” diye bir dünya yok aslında.

Toprağa neden toprak ana diyorlar biliyor musunuz?

Toprağa bir verirsiniz bin alırsınız, Allah bizi bile topraktan yaratmış ve toprağa döneceğiz.

Müslümanlıkta olduğu gibi diğer bütün dinlerde yoksulu doyurma, fakire yardım emirleri vardır.

Baksanıza, dinimizin temelinde de fakire, aciz insanlara, hastaya, yolcuya, yetim ve öksüze, başka dinden ve ırktan olsalar bile muhtaca yardım yapma emirleri var, hem de onlarca kez vurgulanarak yapılmış buyruklar…

“Ben” değil “biz” demeyi öğrenince adalet ve demokrasi zaten çoktan hak etiği şekilde yaşanmaya başlanacaktır.

Yeryüzünde bütün insanlar kardeştir…

Bunu asla kimse unutmasın, olan olmayana yardım etsin ve ekmeğini paylaşsın

Hayattaki en hayırlı şey budur.

Kalın sağlıcakla

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

DİĞER YAZILARI