<div>“Kendine iyi bak”... Ne çok duyduk bu cümleyi, değil mi? Kimi zaman bir vedanın ardından, kimi zaman gönülden gelen bir temenninin içinde… Ama çoğu zaman duyduk, unuttuk. Oysa bu üç kelime, kulağa en çok kendimizin fısıldaması gereken cümle.</div> <div>Çünkü beden öyle kolay affetmiyor ihmalkârlığı. Üzüntüyü, stresi, bastırılan öfkeyi, yutulan kelimeleri... Her şeyi biriktiriyor. Sinsice, sessizce... Sonra gün geliyor, baş ağrısı diye çıkıyor karşımıza. Ya da mide krampları, sırt ağrıları, uykusuzluklar, ansızın gelen kalp çarpıntıları...</div> <div>Sanıyoruz ki geçer. “Yorgunum biraz” deyip üstünü örtüyoruz. Ama vücut kayıt tutuyor. Hangi endişeyi ne zaman içine attığını, hangi gözyaşını tutup geceye ertelediğini unutmaz. Gün gelir, onun da söyleyecekleri olur. Sözünü değilse de sızısını sakladığın yerden çıkarır. En olmadık anda karşına dikilir.</div> <div>Kendine iyi bak demek, sadece sağlıklı beslenmek, yürüyüş yapmak, erken yatmak demek değil. Asıl mesele; içini ihmal etmemek. Kırıldığında durup bakmak, yorulduğunda dinlenmek, bazen de hiçbir şey yapmadan sadece kendinle kalmak demek.</div> <div>Çünkü ruhun huzur bulmadığı bedende, gerçek bir iyilik hali kurulmaz. Ve evet, gün gelir, beden o faturayı keser. Hiç ummadığın bir anda, “Şimdi sıra bende” der.</div> <div>O yüzden bu yazıyı okuyan herkese, özellikle de kendini hep erteleyenlere bir not:</div> <div>Kendine iyi bak. Çünkü başka bir sen yok. Ve sen iyileşmezsen hiçbir şey tamam olmaz.</div>