USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

AKIL VE HUKUK REHBER OLMALI: TÜRKİYE ÇÖZÜM SÜRECİNDE YOLUNU BULMALI

Batman Barosu’nun paneli için kente gelen Kültür ve Milli Eğitim Eski Bakanı Prof. Dr. Hüseyin Çelik ile buluştuk.

AKIL VE HUKUK REHBER OLMALI: TÜRKİYE ÇÖZÜM SÜRECİNDE YOLUNU BULMALI

Ekranlardan alıştığımız o sert duruş yerine, karşımda tebessümü eksik olmayan, sıcak bir yüz gördüm. Hatta söylemeden geçmeyeyim, tebessüm ona oldukça yakışıyor.

Bu buluşma, Türkiye’nin iç ve dış siyaseti, çözüm süreci ve hukuk meselelerini farklı bir açıdan dinleme fırsatı sundu.

İç bünyenin güçlendirilmesi, gayrimemnunluğun azaltılması ve demokrasinin sağlamlaştırılmasının ülke huzuru için kritik olduğunu vurgulayan Çelik , Kürt meselesinin akıl ve insani ölçülerle çözülmesi gerektiğini söyledi. Devletin bölgedeki Kürtlerle ilişkilerinde daha dengeli bir tutum izlemesinin önemine dikkat çekti.

Hukuk ve adalet konusuna değinen Çelik, tutukluluğun cezaya dönüşmemesi gerektiğini, yargının bağımsız kalmasının şart olduğunu ve adaletin herkes için eşit işletilmesi gerektiğini ifade etti. Geçmişte yaşanan haksızlıkların tekrarlanmaması gerektiğini vurgulayan Çelik, hukukun ve vicdanın rehberliğinin Türkiye için temel öncelik olduğunu belirtti.

Sohbet ilerledikçe Çelik, Türkiye’nin geleceğini şekillendiren adımlar ve çözüm süreciyle ilgili görüşlerini detaylandırdı, Röportaj böylece derinleşti.

a

ORTADOĞU’DA YENİ DÖNEM: TÜRKİYE AKILLA HAREKET ETMELİ

Türkiye’nin iç ve dış politikası, Kürt meselesi ve Ortadoğu’daki değişimler nasıl değerlendirilmelidir? Öncelikler neler olmalı?

ÇELİK: Dünyaya da ülkemize de romantik gözlerle bakamayız, rasyonel gözlerle bakmamız lazım. Yani eğer mevsim kış sa tişörtle dışarı çıkılmaz, yaz ortasında da kabanla dolaşılmaz. Dünyanın şartları ne ise, bizim de o şartlara kendimizi adapte etmemiz gerekiyor. Ortadoğu’da yeni bir şekillenme var. Devleti yönetenler eğer akıllarıyla hareket ederlerse hem kendilerini hem devleti hem de toplumu selamet sahiline ulaştırırlar. Ama duygularıyla hareket ederlerse, çoğu zaman insanı yanıltır. Elbette duygusuz olmayacağız, insan olduğumuz için duygularımız da var. Ama rehberimiz her zaman akıl olmalı. İç bünye güçlendirilmeli.

İÇ BÜNYEYİ SAĞLAMLAŞTIRMAK, CEPHE SAVAŞI DEĞİL

Bazıları ‘iç cephenin güçlendirilmesi’ diyor ama ben bu ifadeyi doğru bulmuyorum. ‘Cephe’ sözü savaş diline ait ve Türkiye bu tartışmalardan çok zarar gördü. Demokrat Parti’nin Vatan Cephesi örneği de bunun kötü bir sonucuydu. Darbeyi yapanları bugün bile lanetliyorum ama mesele şudur: Böyle bir dönemde akıl neyi gerektiriyorsa, diplomasi neyi söylüyorsa Türkiye de onu yapmalı. İç bünyeyi güçlendirelim. Sağlam bir vücut mikroplara karşı dayanır. Ortadoğu’da yeni bir şekillenme yaşanıyor. Devleti yönetenler aklıyla hareket ederse hem kendilerini hem devleti hem toplumu selamet sahiline ulaştırır.

GAYRİMEMNUNLUK AZALTILMALI, DEMOKRASİ GÜÇLENDİRİLMELİ

İç bünyeyi sağlamlaştırmak için Türkiye’de gayrimemnunları azaltmak lazım. Yönetilmesi en zor ülke, memnuniyetsizliği yüksek olan ülkedir. Eğer Kürtler, Aleviler ve gayrı Müslimler memnun değilse, toplumun huzuru sağlanamaz. Dindarlarla ilgili bazı düzenlemeler AK Parti ile birlikte büyük çapta memnuniyete dönüştü. Bu kez hedef, ulusalcı, laik, Atatürkçü kesim oldu. Ana muhalefet neredeyse Türkiye’nin yarısını kapsıyor ve onlarla bir “cephe savaşı” yürütülüyor bunu doğru bulmuyorum. Onların da sürece dahil edilmesi gerekir.

KÜRT MESELESİ AKIL VE İNSANİ ÖLÇÜLERLE ÇÖZÜLMELİ

Huzur ve iç güç için Kürt meselesi akıl ve insani ölçüler ışığında çözülmeli. Herkes kendi inancını ve mezhebini özgürce yaşayabilmeli, eksik ve aksaklıklar giderilmeli. Laik, laiktir; anti-laik, anti-laik; dindar, dindarlığıyla yaşasın; ateist, ateistliğini yaşasın. Böyle bir demokratik ülke inşa edilmeli.

SÜREÇ OLUMLU, DESTEĞİMİZ GEREKİR

Dış şartların zorlamasıyla veya iç şartların gerektirmesiyle bir süreç başlamış. Elbette eksiklikler, aksaklıklar ve yanlışlıklar var bunları dile getiriyorum. Ama süreç kendi başına olumlu ve iyi bir şeydir. Biz de kendi ölçümüzde sürece destek olmalıyız.

BU SEFER SÜREÇ DAHA SAĞLAM BİR ZEMİNDE YÜRÜYOR

Bu süreci önceki çözüm süreçlerinden ayıran en önemli farklar nelerdir, bu sefer daha sağlam bir zeminde mi ilerliyor?

ÇELİK: Birinci çözüm sürecinin her milimetresinde ben vardım. Fark şuydu: O zaman ana muhalefet partisi bu işe karşıydı, Milliyetçi Hareket Partisi bu işe karşıydı. Asker ve jandarma da direnç gösteriyordu. Ama bu sefer teklif en milliyetçi partiden geldi. Bu çok iyi bir şey; süreci topluma mal etme, geniş kitlelerin ve kesimlerin desteği açısından daha doğru zeminde yürüyen bir süreç olarak değerlendiriyorum. İnşallah öyle olur.

KÜRT KARDEŞLERİMİZİ UNUTMAMALIYIZ

Türkiye, Suriye ve bölgedeki Kürtlerle ilişkilerini yönetirken nelere dikkat etmeli?

ÇELİK: Türkiye, Suriye ve bölgedeki Kürtlerle ilişkilerini yönetirken dikkatli olmalı. Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler, eğer gerçekten Kürtlerin kardeşlerinden söz ediyorlarsa, kendi Kürt kardeşlerini Amerika, İsrail ve PKK’nın merhametine bırakmamalı. Rojava’daki, İran’daki ve Irak’taki Kürtlerden sözederken onların buradaki Kürt vatandaşlarımızın akrabaları olduğunu unutmamak gerekir. Onlarla bu Kürtlerin duygudaşlığını hesaba katarak hareket etmek lazım.

a

TÜRKİYE, KÜRTLERLE HAKEMLİK ROLÜNÜ ADİL YÜRÜTMELİ

Devletimizin Suriye’deki politikalarını doğru bulmuyorum. Ahmet Eş-Şara’ya sempati gösterirken, SDG’ye karşı nefretini ilan etmek, Türkiye’nin hakem ve arabulucu rolünü yürütmesini imkansız hâle getiriyor. HTŞ’nin lideri kurucu cumhurbaşkanı fakat hâlâ dünyanın birçok yerinde terörist olarak biliniyor ama bugün Trump’la görüşüyor. Bugün Abdullah Öcalan ile görüşülüyor, ama Öcalan’a sempati duyan Suriye’deki Kürtlerle görüşülmüyor. Bunu çelişkili buluyorum. Suriye’deki Kürtlere eşit yaklaşılmaması yanlış ve düzeltilmeli. Kıbrıs’taki Türklere gösterdiğiniz önemi, Türk dünyasındaki Türklere gösterdiğiniz ilgiyi bu insanlara da göstermeniz gerekiyor, buradaki Kürtlere de Soydaş muamelesi yapılmalı.

YAPICI DİL VE ÖNCELİKLİ ADIMLAR ŞART

Bu çözüm sürecinde toplumda barış isteği ile güvensizlik duygusu iç içe geçmiş durumda. Hükümet süreci yönetirken nasıl bir dil kullanmalı?

ÇELİK: Birinci çözüm süreci hüsranla sonuçlandığı için hükümet bu süreçte son derece dikkatli olmalı. ‘Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’ misali, özellikle iç politikada ve çözüm sürecinde yapıcı bir dil kullanılmalı. Siyasi partilerle ilişkilerde süreci zehirleyecek söylemlerden kaçınılmalı ve ana muhalefet partisi de sürece dahil edilerek ilişkiler mutlaka düzeltilmeli.

a

EN ÖNEMLİ MESELE KÜRT MESELESİDİR

Hem içeride hem dışarıda Türkiye'nin önündeki en kritik adım nedir?

ÇELİK: Bugün ekonomi kötü olabilir ama yarın düzelir. Bana göre Türkiye’nin en temel meselesi Kürt meselesidir. Kürt meselesinin akıl ve insani ölçüler ışığında çözmek gerekiyor. Ortadoğu bir cadı kazanı gibi kaynıyor, Kafkaslar ve Rusya-Ukrayna savaşıyla ortam gerilmiş durumda. Bu cehennemin ortasında huzur bulmak istiyorsak, bütün bu koşulları hesaba katan bir politikaya ihtiyacımız var. İç istikrarımızı ve iç barışımızı sağlamalı, dışarıya karşı dostane bir tutum içinde olmalı, hukuk devleti ve demokrasiyi tüm kurumları ve kurallarıyla hayata geçirmeliyiz. Ancak o zaman dünyadaki saygın yerimizi kazanabilir, Ortadoğu’da yapıcı bir rol üstlenebilir ve kendi insanımıza daha çok mutluluk ve refah sunabiliriz.

İHTİYATLI VE KAYGILI BİR İYİMSER

Sürece inanıyor musunuz?

ÇELİK: “Sürece inanıyor musunuz” sorusuna en başından beri ihtiyatlı ve kaygılı bir iyimserim diye yanıt veriyorum. Karamsar değilim ama sürecin sabahtan-akşama bitecek bir iş olmadığını da biliyorum. 13 ay geçti, henüz somut adımlar göremedim. Bu nedenle ihtiyatlı tutumumu sürdürüyorum. Temenni ediyorum ki, süreç çok daha kısa sürede şekle girer.

TUTUKLULUK CEZAYA DÖNÜŞMEMELİ

Güncel siyaset ve yargı süreci ile ilgili tartışmalar ışığında, Türkiye’de hukuk ve adalet anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz, özellikle tutukluluk ve mahkemelerin bağımsızlığı konusunda ne düşünüyorsunuz?

ÇELİK: Gerek Sayın Bahçeli’nin, gerekse Sayın Arınç’ın yaptığı açıklamalar, Türkiye’de hukuk ve adalet anlayışının geldiği noktayı göstermesi bakımından son derece önemlidir. Baştan beri üzerinde durduğum ve defalarca dile getirdiğim gibi tutukluluk cezaya dönüşmemelidir. Bu çerçevede Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay gibi birçok siyasetçi, gazeteci ve düşünce insanının içinde bulunakları durum artık vicdani bir mesele hâline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanması bir lütuf değil, anayasal bir yükümlülüktür.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ SİYASETİN ÜZERİNDE OLMALI

Bir kişinin serbest bırakılması veya tutuklu kalması, bağımsız mahkemelerin kararlarıyla değil de siyasetçilerin talimat ve telkinleri ile oluyorsa Hukuk Devleti adına matem tutulacak zamandır. Hukukun üstünlüğü her türlü siyasi hesaplaşmanın, ideolojik ayrışmanın ve partisel çıkarın üstündedir. Sayın Bahçeli’nin bugün geldiği nokta, Sayın Arınç’ın da hatırlattığı üzere, yıllar önce ısrarla dile getirdiğimiz bir noktadır. Hukukun üstünlüğü her türlü siyasi hesaplaşmanın, ideolojik ayrışmanın ve partisel çıkarın üzerindedir.

ADALETİN TERAZİSİ ŞAŞARSA TOPLUMUN VİCDANI DA ŞAŞAR

Siyasi görüşleri, etnik kimlikleri veya inançları sebebiyle hiçbir vatandaşımızın hukuk önünde farklı muamele görmesi kabul edilemez. Adalet; bir kesim için değil, herkes içindir. Adalet terazisi bir kez şaşarsa, toplumun vicdanı da şaşar. Bugün yapılması gereken, geçmişte yaşanan haksızlıkların tekrarlanmaması Türkiye’yi yeniden hukukun, aklın ve vicdanın rehberliğine teslim etmektir. Unutmayalım ki, adalet mülkün temelidir; temel sarsılırsa hiçbir yapı ayakta kalamaz. Unutmayalım ki, ‘Hukuksuz Türkiye’ algısıyla ‘Terörsüz Türkiye’ hedefine ulaşamayız.

Röportaj: Melek Barış

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ