USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

7 EKİM’DEN ÖNCE GAZZE’NİN DURUMU

7 EKİM’DEN ÖNCE GAZZE’NİN DURUMU

7 Ekim Aksa Tufanının ikinci seneyi devriyesi bütün dünyada coşkuyla anıldı/kutlandı. Evet 7 Ekim bir milattır, dünyanın en zalim en gaddar ve en yenilemez denilen Siyonist çeteye vurulmuş unutulmayacak bir darbedir.

Siyonist çeteler yıllardır yaptıkları algı operasyonlarıyla kendilerini mazlum, zulüm altında inim inim inleyen Filistin halkını terörist olarak lanse ediyorlardı. Artık mızrak çuvala sığmıyor 7 Ekim aksa tufanı onların gerçek yüzlerini bütün dünyaya gösterdi.

Her şeyin 7 Ekim’de başlamadığını 76 yıldır siyonistlerin Filistin halkına kan kusturduğunu Filistin tarihine aşina olan herkesin malumudur.

7 Ekim’den önce hiçbir problem hiçbir sorun yokken durduk yere kassam tugaylarının başlatmış olduğu Aksa Tufanı bölgeyi kan gölüne çevirdi! Gerçekten durum böylemiydi, gelin beraber bakalım.

Ortadoğu uzmanı Zahide Kübra Kor hocanın’’GAZZE Geçmişten Günümüze Direnişin Toprağı’’ adlı çalışmasından alıntılar yaparak konuyu izah etmeye çalışacağım.

Açıkhava hapishanesine çevrilmiş olan Gazze 365 kilometrekarelik yüzölçümüyle Türkiye’nin en küçük şehri Yalova’nın yarısı kadar bir alandan ibarettir. 2 milyonu aşkın nüfusuyla dünyanın nüfus yoğunluğu en yüksek beşinci bölgesiydi. Çok genç nüfusa sahipti. Öyle ki yaş ortalaması 18’di.

İsrail, Gazze’yle arasına dikenli tellerle sınır çekmiş, yapay zeka ve sofistike ekipmanlarla destekli duvarlarla gözetleme kuleleriyle ve 2 km varan tampon bölgeyle çevreleyerek sınıra yaklaşılmasına dahi müsaade etmiyordu.

Gazze’ye yasal mal giriş-çıkışı sadece İsrail üzerinden gerçekleşiyordu, yani Gazze’nin ekonomisi ve istihdam politikası israil’in kontrolündeydi. Gıda ve inşaat malzemeleri çok pahalıydı. Özellikle hem sivil hem askeri alanda kullanılabilen gübre, klor, çimento, demir gibi bini aşkın maddenin girişi ya tamamen yasaktı ya da denetlenen uluslararası projeler kapsamında bu maddelerin girişine sınırlı izin verilmekteydi.

Gazze ekonomisi balıkçılık ve tarıma dayalıydı. Ancak balıkçılar karasularının yüzde 15’lik bir kısmında avlanabilmekte; israil’in ilan ettiği deniz sınırını aşan tekneler saldırıya uğramaktaydı. Verimli arazilerin yüzde 35’i kara sınırındaki yaklaşılması yasak tampon bölgede olduğundan çiftçilerin yüzde 15’i topraksız ve işsiz kalmıştı. İsrail gübre girişini engellediğinden tarımda verimlilik düşüktü.

Gazze’de küçük ve orta işletmeler, küçük sanayi tesisleri de vardı; ancak İsrail her bombardımanda buraları vurduğu gibi, ayakta kalanları da gümrük vergilerini artırıp hammadde ithalatını zorlaştırma gibi türlü yollarla boğmaktaydı.

Gazze’de 30 yaş ve altı nüfusun yüzde 70’ine oluşturuyor. İktisadi gelişmenin kasıtlı olarak engellenmesi ve ablukalar yüzünden işsizlik oranı yüzde 50’yi geçmiş, gençlerde, ise yüzde 70’ i aşmıştı. Aileler kalabalık, insani yardımlara bağımlılık yüzde 80’lerdeydi.

İsrail’in geçmişten beri Gazzelilere karşı kullandığı toplu cezalandırma yöntemlerinden biri de elektrik ve su kesintileriydi. Elektrik santralleri, su arıtma ve deniz suyunu tuzdan arındırma tesisleri, su ve kanalizasyon sistemleri sürekli hedef alınıp kullanılamaz hale getiriliyordu. İsrail tamir için gerekli yedek parça girişine izin vermiyordu. Elektrik ekseriyetle israil’den sağlanmaktaydı; ama bu ihtiyacın sadece yarısını karşılamaktaydı. Dolayısıyla Gazzeliler yıllardır günde bazen 4-5, bazen 6-8 saat elektrikle yaşamakta; akşamları hayat genellikle mum ışığında geçiyordu. Yazları sıcaktan yanmakta, kışları ise soğuktan donmaktaydı.

Musluklardan haftada ancak birkaç gün su akmaktaydı. Ailelerin sadece dörtte biri her gün musluktan akan suya erişebilmekteydi, ama o da günün belli saatlerinde. Çünkü elektrik olmayınca su da pompalanmamakta ve kesilmekteydi. Bazı yerlere ise haftada sadece birkaç defa su verilmekteydi. Temiz suya erişebilen nüfusun oranı sadece yüzde 10’du. Yeraltı sularının sadece yüzde 3’ü içilebilir kalitedeydi. Yüksek oranda klorür ve nitrat içermesi yüzünden böbrek ve mide hastası çoktu. Dünya Sağlık Örgütüne göre Gazze’deki hastalıkların dörtte biri, içilen sağlıksız sular yüzündendir. Dahası İsrail, Gazze çevresindeki kendi yerleşimlerinin kanalizasyonunu da Gazze’ye boşaltmaktaydı. Bütün bunlar Gazze’lilerin sağlığını ve hayat kalitesini olumsuz yönde etkilemekteydi.

Gazze, hastası çok olan bir bölgedir. Buna karşın abluka yüzünden yeterli tıbbi cihaz, ilaç ve doktor bulunmadığından hastalar hayatlarını kaybetmekteydi. 1990’larda neredeyse hiç kanser hastasının bulunmadığı Gazze’de artık her evde bir kanser hastası vardı. Bunun israil’in her savaşta yağdırdığı bombalardan ve kullandığı savaş aygıtlarından, abluka altında bölgeye sağlıksız ürünler girmesinden, hayat şartlarının zorluğundan ve sıkıntılardan kaynaklanabileceği tahmin edilmektedir.

2008, 2009,2012,2014 ve 2021 saldırılarında 25 bin ev yerle bir edilmiş ve 200 bin kadar Gazze’li evsiz bırakılmış. 2006’dan 7 Ekim öncesine kadar 6 bine yakın kişi katledildi. 121 bin kişi ise yaralandı.

İsrail uçaklarının sesi yüzünden korku içinde nesiller yetişti. Çok fazla çocuk psikolojik bozukluk yaşadı. 2021 saldırılarından sonra yapılan araştırmada, Gazze’li çocukların yüzde 80’inin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşadığı, bu çerçevede konuşma ve iletişim zorluğu, geceleri yataklarını ıslatma, uyku bozukluğu, odaklanmama, sürekli kaygı ve korku sorunlarından muzdarip olduğu tespit edildi. Sadece çocuklar değil, sorumluluklarını yerine getiremeyen ebeveynlerde özellikle işsiz kalıp ailesinin geçimini bombardıman altında çocuklarının güvenliğini sağlayamayan çaresiz babaların birçoğu TSSB’den muzdaripti. Yine de Gazze’liler güçlü inançları ve aciz görünüp düşmanı sevindirmeme hedefine kilitlenmeleri sayesinde başka milletlere kıyasla çok daha çabuk toparlanabilmekteydi.

Elbette zulüm bu anlattıklarımızdan ibaret değildir. Daha detaylı bilgiler için Timaş yayınlarından çıkan Zahide Tuba Kor hocamızın kitabını okumanızı tavsiye ederim. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ