<div>Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi kadar âyette zan, elliye yakın yerde türevleri geçmektedir. Bu âyetlerin çoğunda zan “vehim, kuruntu”, bazılarında “bilgi, yakīnen bilme, inanma”, bazılarında ise “kesin olmayan kanaat, kuşku, tahmin, beklenti” mânalarını içerir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ẓnn” md.). İbnü’l-Cevzî, Kur’an’da zan kelimesinin şek, yakīn, töhmet, husbân (tahmin), kizb (yalan) karşılığında kullanıldığını belirtmiş ve bunlardan her biri için örnekler vermiştir (Nüzhetü’l-aʿyün, s. 425-426). Ancak bu anlamları kelimenin iki temel anlamı içerisinde değerlendirmek mümkündür. Meselâ, “Allah’a kavuşacaklarını zannedenler derler ki ...” (el-Bakara 2/249) âyetinde zan kelimesi müfessirlere göre “yakīn” anlamında kullanılmıştır; dolayısıyla âyetin mânası, “Allah’a kavuşacaklarını bilenler ve bundan şüphesi olmayanlar derler ki ...” şeklindedir (Zemahşerî, I, 476). Zan kavramı hadislerde de benzer anlamlarda sıkça geçer (Wensinck, el-Muʿcem, “ẓnn” md.). Bazı hadislerde zannın isabet ve hata ihtimali taşıdığı ifade edilirken bazılarında zandan kaçınmanın öğütlenmesi zannın sözü edilen iki anlamı bakımından değerlendirilmiştir. “Kulum benim hakkımda nasıl bir zan sahibi ise ben öyleyim” anlamındaki kutsî hadiste (Buhârî, “Tevḥîd”, 15) zan kelimesinin yakīn anlamında olduğu belirtilmektedir. “Zandan kaçının, çünkü zan sözün en yalanıdır” hadisinde geçen (Buhârî, “Ferâʾiż”, 1) zannın “şek” mânasında kullanıldığını söyleyenler olduğu gibi buradaki zandan maksadın suizan olduğunu söyleyenler de vardır (Lisânü’l-ʿArab, “ẓnn” md.).( isam ,zan maddesi)</div> <div>Hüsn-i Zan ve Kalp Selâmeti Üzerine İbretlik Bir Kıssa</div> <div>Talha b. Abdurrahman b. Avf, kendi zamanında Kureyş’in en cömertlerinden biriydi. Bir gün hanımı ona şöyle dedi: “Doğrusu, kardeşlerinden daha nankör insanlar görmedim!”</div> <div>Talha sordu:</div> <div>Niçin öyle söylüyorsun?”</div> <div>Hanımı dedi ki:</div> <div>“Görüyorum ki; zengin olduğunda etrafındalar, ama fakirleştiğinde seni terk ediyorlar!”</div> <div>Bunun üzerine Talha ona şöyle cevap verdi:</div> <div>“Vallahi, bu onların güzel ahlakındandır! Çünkü onlar, ikramda bulunmaya gücümüz varken bize gelirler; hakkını yerine getiremeyecek durumda olduğumuzda ise bizi kendi hâlimize bırakırlar.”</div> <div>İmam Mâverdî bu kıssayı şöyle yorumladı:</div> <div>“Bak, o kendi cömertliğiyle bu olayı nasıl da tevil etti! Onların çirkin görünen davranışını güzel kıldı; açık olan vefasızlıklarını vefa olarak yorumladı.”</div> <div>Ve ardından Maverdi şöyle der:</div> <div>“Bu da gösteriyor ki, kalp selâmeti dünyada bir rahatlık, âhirette ise büyük bir kazançtır. O, cennete girmeye vesile olan sebeplerdendir.</div> <div>Nitekim Yüce Allah buyurur:</div> <div>‘Ve Biz, kalplerinde kin ve buğzdan ne varsa söküp attık; artık kardeşler olarak karşılıklı tahtlar üzerinde oturacaklardır.’</div> <div>(el-Hicr, 47)” (el-Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 180)</div> <div>Gazzâlî’ye göre suizan kalp ile gıybettir ve bu dil ile yapılan gıybetten farksızdır; kötü söz gibi kötü zan da haramdır. İnsanların iç dünyalarındaki gizli hallerini Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini söyleyen Gazzâlî, iyiye yorulması mümkün olmayan kötülük kanıtları ortada görülmedikçe hiç kimse hakkında açıkça bilinen ve görülen gerçeklerin ötesinde kötü kanaat beslenemeyeceğini, aksine davranışın şeytana uyma anlamına geleceğini belirtir (İḥyâʾ, III, 150-151). Çünkü hüsnüzan Allah’ın, suizan şeytanın telkinidir. Suizan şeytanın insanı saptırmak için ruhuna nüfuz ettiği kapılardan biridir. Bu sebeple hem şeytanın suizan kışkırtmasından hem de kötülerin töhmetinden sakınmak gerekir. Kötülerin içi kirli olduğundan herkeste kusur arar, başkalarını da kendileri gibi kötü görürler. Sonuçta mümin mâzur görür, münafık kusur arar (a.g.e., III, 36). Aynı düşünceden hareketle sırf şüphe ve zanna dayanarak insanlar hakkında gizli soruşturma yapılamayacağı belirtilir. Buna karşılık zann-ı gālib oluşturacak derecede açık emârelerin bulunması, güvenilir kişilerden ihbar gelmesi gibi durumlarda konuyu iyice araştırıp açığa çıkarmaya cevaz verilmiştir (Mâverdî, s. 313-314; Gazzâlî, İḥyâʾ, II, 325; III, 151).</div> <div>Allah’ım suizandan sana sığınırım. Amin.</div> <div> </div>