USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

BU KADARI DA OLMAZ Kİ!

BU KADARI DA OLMAZ Kİ!

Gazetecilik, her ne kadar halkın sesi olmayı gerektiren bir meslek olsa da, bazen vatandaşın yanlış beklentileri ve haddini aşan talepleriyle karşı karşıya kalabiliyor. Bundan yaklaşık on gün önce tanımadığım bir vatandaş telefon açarak Belediyenin yaptığı kaldırım çalışmalarından şikâyetçi olduğunu anlattı. Tozdan rahatsız olduklarını, bu sorunu gazeteye taşımamızı istediğini söyledi. Ben de o sırada Batman’da olmadığımı, konuyu bilmediğimi, eğer gerçekten bu konuda mağduriyet varsa gazeteye gidip derdini anlatabileceğini ifade ettim. Bunun üzerine bana, “Ben gidemem, siz bir muhabir gönderin, o rezilliği çeksin” dedi. Oysa bizim her isteyenin ayağına muhabir gönderecek bir imkânımız yok. Kendisine nezaketle yapması gerekenleri anlattım, gazeteyle irtibata geçmesi halinde konunun değerlendirileceğini belirttim.

Aradan 10-12 gün geçti. Geçen Perşembe günü aynı kişi yeniden aradı. Bu kez, söylediklerinin neden gazetede yer almadığını sordu. O sırada Ankara’da olduğumu, hasta ziyaretiyle uğraştığımı, ayrıca zaten şikâyetini gazeteye kendisinin iletmesi gerektiğini tekrar ettim. Fakat bu sefer farklı bir tavırla, “Ben sana söylüyorum, sen bunları yapacaksın” diyerek emir verir gibi konuşmaya başladı. İşte o noktada tepem attı. Çünkü bu yaklaşım, gazeteciliği yanlış anlamaktan öte, birilerinin bizi kendi özel memuruymuş gibi görmesi anlamına geliyor. Israrla Batman’da olmadığımı söylememe rağmen “hayır sen ilgileneceksin” diye diretti. Bu kadar rahat emir vermesi, muhtemelen gazetecileri kamu görevi yapan devlet memurları sanmasından kaynaklanıyor.

Büyük ihtimalle bu kişi, Batman Gazetesinin nerede olduğunu dahi bilmiyordur. Hayatında 10 lira verip bir tane bile gazete almamış, belki bir yerel gazeteye abone olmayı aklından bile geçirmemiştir. Ama iş taleplerini sıralamaya gelince, sanki biz onun emrindeymişiz gibi davranıyor. İşte biz, sık sık bu tür yaklaşımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Vatandaşın suyu kesilse bizi arar, elektriği gitse bizi arar, yolu bozulsa bizi arar. Hatta aradığı kurumun telefonu cevap vermediğinde bile yine gazetecileri arar. Adeta gazeteciyi devletin tüm kurumlarının yerine koyar.

Elbette biz bu durumlara alışığız. Çoğu zaman vatandaşın şikâyetini dinler, çözüm bulamasak da onu dinlediğimiz için bir nebze olsun rahatlamasını sağlarız. Kimi zaman bir psikolog gibi onların derdini dinler, içlerini boşaltmalarına imkân veririz. Bu yönüyle görevimizi önemsiyoruz, çünkü yıllardır insanları “şikâyetinizi gazeteye yapın” diye biz yönlendirdik. Ama mesele, işin dozunu aşmamak. Bizim görevimiz vatandaşı dinlemek, sorunları gündeme taşımak, çözüm için yetkililerin dikkatini çekmek. Fakat bu, kimsenin bizi kendi memuru gibi görmesi anlamına gelmez.

Her kurumun kendi sorumluluğu vardır. Belediyenin yapmadığını gazeteci yapamaz, elektrik kurumunun çözmediğini gazeteci çözemez, su işlerinin hatasını gazeteci düzeltemez. Biz sadece bunları duyururuz. O yüzden vatandaşlarımızdan ricamız, daha makul ve daha ölçülü olmalarıdır. Taleplerini ifade ederken de, emir verir gibi değil, anlayışla yaklaşmalarıdır. Gazetecinin işi kolay değil. Her gün farklı konularla, farklı baskılarla uğraşıyoruz. Buna rağmen sabırla, hoşgörüyle vatandaşın yanında olmaya çalışıyoruz. Ama sabrımızı zorlayan bu tür yaklaşımların da bir sınırı var.

Sonuçta gazetecilik, halkın sorunlarını duyurma mesleğidir, bireylerin özel işlerini takip etme makamı değil. Umarım bundan sonra bu tarz yaklaşımlar azalır da bizler de görevimizi daha sağlıklı bir şekilde sürdürebiliriz. Unutulmasın ki, bizler kamu yararına çalışıyoruz ama devletin bir kurumu değiliz. Gazeteciyi doğru anlamak, işimizi kolaylaştıracağı gibi, vatandaşın sesinin daha güçlü duyulmasına da katkı sağlar. Hoşça kalınız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ