USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

TAZİYE YEMEKLERİ SON BULSUN

TAZİYE YEMEKLERİ SON BULSUN

Toplumumuzun köklü geleneklerinden biri olan taziyeler, aslında acıyı paylaşmanın, dayanışmanın ve tesellinin en güçlü örnekleridir. Ancak ne yazık ki bu güzel gelenek, yıllar içinde farklı bir boyut kazanmış ve ölü sahiplerinin omuzlarına ağır bir yük olarak binmeye başlamıştır. Sürekli dile getirilen bir konu da taziye yemekleridir. Her fırsatta bu yemeklerin, vefat edenin yakınlarına maddi ve manevi açıdan büyük külfet getirdiği söylenir. Akil insanlar, kanaat önderleri ve bazı din görevlileri, bu alışkanlıktan vazgeçilmesi gerektiğini defalarca dile getirmiştir.

Aslında mesele gayet açık ve nettir. Taziye yemeğini ne gelenler istemekte, ne de dinimiz böyle bir zorunluluk koymaktadır. Buna rağmen, ölü sahipleri çoğu zaman kendi elleriyle bu yükün altına girmektedir. Hatta belediyeler, bu soruna çözüm üretmek amacıyla taziyelerde 100 kişilik yemek desteği sağlamaktadır. Ama bakıyoruz ki, kimi aileler bu 100 kişilik yemeğin yanına 200-300 kişilik ek yemek hazırlatıp masrafı büyütmekte ve ardından da bu yükten şikayet etmektedir. Burada sorumluluk kimde? Elbette ki, bu tercihi yapan taziye sahiplerinde.

Yıllar önce taziyelerin bir hafta, hatta on gün sürdüğü zamanlar vardı. Bu dönemde aileler, günlerce gelen misafirleri ağırlamak zorunda kalıyor, ciddi borçların altına giriyordu. Gazeteciler, din adamları ve toplumun ileri gelenleri büyük mücadeleler vererek taziye süresinin üç günle sınırlanmasını sağladılar. Bugün artık toplumun büyük kısmı bu kuralı benimsedi. Ne var ki, aynı başarıyı taziye yemekleri konusunda elde edemedik.

Hâlâ birçok yerde, öğle ve akşam yemekleri saatinde taziye sahipleri gelenleri tek tek dolaşarak yemeğe davet ediyor. Bu davet, çoğu zaman ısrarlı bir hale dönüşüyor. Oysa asıl mesele, bu davetlerin yapılmamasıdır. Çünkü davet edildiğini gören kişi, kırmamak için mecburen sofraya oturuyor. Böylece masraflar katlanarak artıyor. Bunu bizzat yaşadığım için söylüyorum: Ne zaman böyle bir ısrarla karşılaşsam, taziye sahiplerine “Kimseyi davet etmeyin, bu doğru değil” demekten kendimi alamıyorum.

Belediyelerin mantığı da tam olarak budur. Ailelerin yemek yükünü hafifletmek, en acılı günlerinde onları mutfak derdiyle uğraştırmamak için 100 kişilik yemek desteği veriliyor. Bu yemek, ölü sahibinin en yakın çevresine zaten yetiyor. Dolayısıyla başka bir masrafa da gerek kalmıyor.

Hal böyleyken, her geleni sofraya davet etmek ve “Buyurun, mutlaka yemek yiyin” diye ısrar etmek anlamsız bir davranıştan öteye gitmiyor. Hem yemek vermenin yükünden şikayet ediyoruz, hem de bu yükü kendi ellerimizle büyütüyoruz. İşte bu çelişkiyi ortadan kaldırmanın tek yolu, taziyelerde yemek davetini tamamen bitirmektir.

Bu kötü alışkanlıktan kurtulmak aslında hiç de zor değildir. Aileler, belediyenin verdiği 100 kişilik yemekle yetinecek ve gelen misafirlere sadece başsağlığı için teşekkür edecek. Hiç kimse, yemek için davet edilmeyecek. Eğer bir aile bunu yaparsa,y diğerleri de görüp aynı yöntemi uygulayacak. Böylece toplumsal bir dönüşüm kendiliğinden gerçekleşmiş olacak.

Sonuçta taziyenin asıl amacı yemek değildir. Taziye, acıyı paylaşmaktır. Bir kişinin kalbini kırmadan yanında olmak, bir cümleyle teselli etmek, samimi bir şekilde dua etmektir. Yemeğe davet etmekle, masrafla, borçla bu manevi ortam gölgelenmemelidir.

Dilerim ki, herkes bu hassasiyeti dikkate alır ve taziyelerde yemek verme alışkanlığı tamamen ortadan kalkar. O zaman ölü sahipleri gerçek anlamda rahatlayacak, taziyeler de amacına uygun bir şekilde yaşanacaktır.

Hoşça kalınız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ