Batman gazetemizin kıymetli okuyucuları;
Bu haftaki yazımda da özellikle yeni çıkan “Bela ve Musibetler Neden Bizi Buluyor” konulu kitabımızla ilgili gelen “Neden Bu Kitap?” sorusuna bir nebze de olsa cevap vermeye çalışacağım.
Son yıllarda ülkece, hatta dünyaca derin bir yorgunluğun içindeyiz. Bir yanda hâlâ etkisini hissettiğimiz, hayat tarzımızı kökten değiştiren pandemi süreci… Diğer yanda yüreğimizi parçalayan, binlerce canımızı alan deprem felaketleri… Günlük hayatın telaşı içinde yolumuza devam etsek de, hepimizin zihninin bir köşesinde aynı soru dolaşıp duruyor:“Neden? Neden hep bizi buluyor bu belalar, bu musibetler?”
Evet, ekranlarda uzmanları dinledik, bilimsel açıklamalar yapıldı. Fay hatlarının kırılmasının jeolojik, virüslerin yayılmasının biyolojik izahları var. Olmalı da… Bilim bize “nasıl” olduğunu anlatıyor. Fakat çoğu zaman eksik kalan bir taraf var: Meselenin “neden” boyutu. Özellikle işin manevi yönü, ilahi mesaj tarafı…
Kâinatı başıboş bırakmayan, muazzam bir düzenle yöneten bir Yaratıcı’nın varlığını görmezden gelip tüm yaşananları “sadece doğal süreçler” olarak okumak, büyük fotoğrafın en kritik parçasını atlamak demektir. Oysa her imtihan, her musibet aynı zamanda bir uyarı levhasıdır. Rotamızı düzeltmemiz, kendimize gelmemiz için gönderilen bir ilahi ikaz…
Bu kadar büyük acıların ortasında insanın kendini bazen çok küçük ve çaresiz hissetmesi doğal. “Benim elimden ne gelir ki?” dediğimiz o anlarda, kadim bir kıssa zihnimizde yeniden canlanıyor.
Hani Nemrut, Hz. İbrahim’i yakmak için göklere yükselen devasa bir ateş kurdurmuştu. Alevlerin şiddetinden kuşlar bile uzaklaşırken, küçük bir karınca ağzında minicik bir su damlasıyla o ateşe doğru koşuyordu. Onu gören başka bir karınca gülerek sordu:“Bu ateşe bir damla su mu taşıyorsun? Ne faydası olacak ki?”Karıncanın cevabı ibretlikti:“Olsun, hiç olmazsa hangi taraftan olduğum bilinsin.”
Bugün bizim hâlimiz de bundan farklı değil. Dünyadaki kötülükleri bir anda kaldıramayız, musibetlerin ateşini tek başımıza söndüremeyiz. Ama en azından tarafımızı belli etmekle, iyiliğin yanında durmakla, imtihanlardan ders çıkarmakla mükellefiz.
Yaklaşık otuz yıldır sağlık sektöründe olan biri olarak şunu net bir şekilde görüyorum: Musibetler sadece binaları yıkmıyor; insanın bedenine, ruhuna, değerlerine ve yaşam tarzına da dokunuyor. Bu yüzden meseleye sadece maddi değil, aynı zamanda maddi reçetenin yanında manevi ve psikolojik bir reçeteyle yaklaşmak zorundayız.
Unutmayalım ki:Bir musibet, bize getirdiği mesajı anlayıp gereğini yapmamızı bekler. Mesaj alınırsa misafirliğini tamamlayıp gider. Alınmazsa… görev uzar.Belki yeni bir sarsıntı, belki başka bir imtihan kapıyı çalar. Ve çoğu zaman bir önceki daha hafif kalır. Çünkü alınmayan her mesaj, daha güçlü bir uyarıyla geri döner.
Bu kitabın amacı; yaşadıklarımızı anlamlandırmak, hayatımıza bir istikamet kazandırmak ve musibetlerin arka planında saklı olan hikmeti hatırlatmaktır.
Bu vesileyle yazmış yeni yazmış olduğumuz “Bela ve Musibetler Neden Bizi Buluyor” konulu son kitabımızın bize verilmek istenen “mesaj” cihetine hizmet etmesini ve uyarıları anlamamıza bir nebze de olsa vesile olmasını temenni ediyorum.
Belasız ve musibetsiz günler dileğiyle…Selametle kalın.