İnsanoğlunun hayatında, farkında olmadan en çok bağlandığı sahte tanrılardan biri vardır: “Kim ne der” tanrısı.Bu tanrı görünmez, ama hükmü çok büyüktür. Bir bakarsınız, onun uğruna hayatınızı şekillendirmişsiniz; düşüncelerinizi, kıyafetlerinizi, davranışlarınızı, hatta inançlarınızı bile onun onayına göre düzenlemişsiniz.
“Bizim Gıybet Varsa Ben Yokum” kitabımızda da özellikle üzerinde durduğumuz hasedin yan kollarından biri olan bu “kim ne der” düşüncesi, sadece gıybetin değil, mutsuzluğun da en büyük besleyicilerinden biridir.
Toplumda “elâlem ne der” korkusu öyle yerleşmiştir ki, nice insan hayatını başkalarının gözlerine göre yaşar; kendi Rabb’inin rızasına değil, insanların beğenisine göre yönlendirir.Bu ise, insanın hem özgürlüğünü hem de ruh huzurunu elinden alır.
Bir düşünelim… Günlük yaşantımızda kaç kere şu cümleleri kuruyoruz?
“Şunu yapmasam, kim ne der?”
“Şuraya gitmesem, ne düşünürler?”
“Bu kıyafeti giysem, ayıplarlar mı?”
“Bu sözü söylesem, yanlış anlarlar mı?”
Bu cümleler ilk bakışta önemsiz gibi görünür.Ama aslında insanın kendi iradesini teslim ettiği, farkında olmadan tapındığı bir putun sesidir bunlar.“Kim ne der” düşüncesi, bir bakıma ruhun zinciridir.Kişiyi, Allah’ın rızasından uzaklaştırır, toplumun rızasına esir eder.Zamanla öyle bir hâl alır ki, kişi kendi için değil, elâlem için yaşar.Kendine değil, başkalarına ait bir ömrü tüketir.
Çok sevdiğim yazar Alişan Kapaklıkaya, bir konuşmasında şöyle der:
“Yıllarca ‘kim ne der’ tanrısına ibadet etmişim. Çünkü hayatımın çoğunu kim ne der düşüncesi yönlendiriyordu. Şimdi ‘kim ne der’i bıraktık, ailece mutlu olmaya başladık.”
Bu söz, çağımız insanının ruh halini özetliyor.Gerçekten de, nice insanın huzurunu bozan, evliliğini, dostluğunu, ibadetini gölgeleyen asıl sorun; Allah’tan çok insanların ne dediğine odaklanmasıdır.
Oysa Allah’ın razı olmadığı bir şeyi, bütün insanlar alkışlasa ne olur?Ya da Allah’ın hoşnut olduğu bir şeyi insanlar kınasa, bundan ne eksilir?İnsanın ölçüsü, toplumun geçici beğenisi değil, Rabbin ebedî rızası olmalıdır.
Her davranışın, her tercihin arkasında bir niyet vardır.İmam Gazâlî’nin de dediği gibi, “Ameller niyetlere göredir.”Peki biz, yaptıklarımızı kimin için yapıyoruz?
Bir hareketi yaparken neyi düşünerek yapıyoruz?Hangi amacı gözetiyoruz?Kimin için yaşıyoruz?Bu sorulara vereceğimiz cevap, aslında inancımızın aynasıdır.
Eğer bir davranışımızın merkezinde “elâlem ne der” düşüncesi varsa, orada ihlas eksik, huzur eksiktir.Ama niyetin merkezinde “Rabbim ne der?” düşüncesi varsa, işte orada hem huzur hem özgürlük vardır.
İnsan “kim ne der” endişesinden kurtulmadıkça, huzuru yakalayamaz.Çünkü bu düşünce, sürekli bir beğenilme, onaylanma ve kabul görme ihtiyacını besler.Oysa bu ihtiyaç asla tam olarak doymaz; çünkü insanların kalpleri değişkendir.Bugün seni alkışlayan, yarın seni eleştirir.Ama Allah’ın rızası, kalıcı ve huzur vericidir.
“Kim ne der diye düşünmeyi bıraktığında, gerçekten mutlu olacaksın.”
Bu, sadece bir psikolojik rahatlama değil; manevi bir özgürleşmedir.Kişi Allah’ın rızasına odaklandığında, artık elâlemin sözü etkisini kaybeder.İnsanlardan gelen övgü de yergi de onun için fark etmez; çünkü o, kalbini Allah’a bağlamıştır.
Hayatımızın ekseni “elâlem ne der” değil, “İlahî Âlem ne der” olmalıdır.İnsanı yaratan, yaşatan ve rızkını veren Rabbinin ne dediğini önemsemek, gerçek özgürlüğün anahtarıdır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin şu sözü, bu hakikati ne güzel özetler:
“Onu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır.Onu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”— Şuâlar
Gerçek saadet, insanların beğenisine göre değil, Allah’ın rızasına göre yaşamaktadır.Kalbini O’nun hoşnutluğuna göre düzenleyen kimse, dünyada da âhirette de huzuru bulur.
Eğer hayatını “beni yaratan ve yaşatan ne der?” düşüncesine göre yönlendirirsen, inan ki çok daha huzurlu olacaksın.İnsanların değil, Allah’ın memnuniyetini merkeze aldığında, hem dünyan hem de âhiretin güzelleşir.
Unutma:
İnsanların rızası bitmeyen bir labirenttir.Allah’ın rızası ise düz ve aydınlık bir yoldur.
“Kim ne der” tanrısına değil, “Rabbim ne der” ölçüsüne göre yaşa.İşte o zaman, gerçek özgürlüğün, gerçek huzurun kapıları sana ardına kadar açılacaktır.