USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

ŞEHRİN KALBİNE İNŞA EDİLEN O GÜZELİM CAMİ

ŞEHRİN KALBİNE İNŞA EDİLEN O GÜZELİM CAMİ

Daha temelleri atılırken bile pek çok kişide bir heyecan, bir merak uyandırmıştı. Atatürk Parkı’nın içinden yükselen zarif Kubbe ve minareler, şehrin siluetine ayrı bir nefes katmış; yapının kendisi adeta “Ben buradayım” diye fısıldamıştı.

Ama sonra bir şey oldu.

Yola bakan yüzüne, koca bir duvar konduruldu. Sanki biri, durup dururken bu zarif yapının yüzüne perde çekti.

Doğrusu, dilimiz varmıyor “ucube” demeye… Çünkü cami, başlı başına bir estetik. Park dokusunun içine işlenen modern mimarisiyle, hem geleneksel hem çağdaş bir imza. Bir şehir, bir mabediyle güzelleşir; mabed de kendini çevresiyle tamamlar.

Fakat o dev duvar…

İşte orada kalem duruyor.

Çünkü yapı ne kadar harikaysa, duvar o kadar yabancı. Ne selam veriyor, ne göz süzüyor, ne de bir mimari nezaket gösteriyor. Camiyle konuşmuyor, parkla kavga ediyor, yolla inatlaşıyor. Şehrin nefesi varken, o nefese maske takıyor.

Elbette güvenlik denilir, mahremiyet denilir, proje gereği olabilir denilir…

Ama büyük şehirlerdeki tüm örneklere bakıldığında, camiler şehrin içine açılır; kendini gizlemez, duvar arkasına saklanmaz. Aydınlık yapılar karanlıkla değil, şeffaflıkla anlam kazanır.

O duvar ise şehrin en güzel köşesine bir maske olmuş durumda.

İnsan sorgulamadan edemiyor:

Bu kadar zarif bir yapının çehresini bozmaya gerçekten gerek var mıydı?

Bu şehir, parkın ortasında bir mabedi ağırlayacak kadar olgunken; o mabedi, yüksek bir duvar ardına hapsetmek neyin telaşıydı?

Belki de sorun duvarın kendisinden çok, duvarın taşıdığı zihniyettedir.

Güzel olanı saklama telaşı.

Açılması gerekeni kapatma alışkanlığı.

Şehrin kalbini betona sarma ısrarı.

Oysa estetik cesaret ister.

Bir yapı kendine güveniyorsa, görünmekten korkmaz.

Şehrin ruhu güçlü ise, duvarlarla değil, açıklıkla var olur.

Atatürk Parkı’ndaki cami hâlâ güzel, hâlâ zarif.

Ama o duvar…

Ne yapıyı güzelleştiriyor, ne de şehre yakışıyor.

Bir gün, şehrin vicdanı ağır basar da o duvar yeniden düşünülür mü?

Belki.

Çünkü şehirler de insanlar gibidir; hatalarının üstüne değil, yüzüne bakıldıkça olgunlaşır.

Ve bazen tek bir duvar, bir şehrin estetik hafızasında koca bir leke bırakabilir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ