ÜÇ GÜNLÜK ÖMÜR
- 19-05-2025 16:36
- 19-05-2025 16:37

Ömür dediğin üç gündür. Dün, bugün ve yarın. Dün dünde kaldı, yarın ne olacağı belli değil. Yaşayabileceğimiz an bugündür. O halde bugünü iyi yaşamalıyız. Ne düne takılmalı ne de gelecek kaygısını taşımalıyız.
Bugünü iyi yaşamak için zamanın önemini çok iyi bilmeliyiz. Zaman en büyük servetimizdir. Zamanın önemiyle ilgili söz açıldığında aklıma hep Zekiye adında bir komşumuz gelir. Kadının dört yaşlarında bir kızı, ilkokul ikiye ve de dörde giden iki oğlu bir de ortaokul ikiye giden bir kızı vardı. Eşinin, bir iş kazasında her iki elinin parmakları işlevini yitirmişti. Bu iş kazasından sonra maddi sıkıntılar yaşamaya başlayan Zekiye özel bir sektörde temizlik işlerinde çalışmaya başladı. Daha sonraları sekiz beş mesaisi olan bir kamu kurumunda şehit yakını olarak işe girdi.
Zekiye, sekiz beş mesaisine riayet ederken işten arta kalan zamanında tahsilini tamamlamak için ders çalışıyor. Evde olduğunda da bir yandan eşiyle bir yandan çocuklarıyla bir yandan da evin işleriyle ilgileniyordu. Doktorların umudunu yitirdiği eşinin parmaklarını Zekiye masaj yapa yapa iş görür hale getirdi.
Tüm bu koşuşturmalarına rağmen iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmiş, sosyal görevini ifa etmeyi ihmal etmiyor; düğünlere, taziyelere, hasta ziyaretlerine gidiyordu. Ayrıca her yaz bütçesine göre bir tatile gidiyor eğlencelerden de geri kalmıyordu. Şen şakraktı hayat doluydu.
Zekiye, bir gece sabah namazı için uyanmış, saate bakmış sabahın üçü. O ara pencerenin kenarında durup perdeyi az aralayıp dışarı bakınca bir komşunun ticari bir taksiye binip gittiğini görmüş hemen gidip komşunun kapısını çalmış, “Hayırdır bir durum mu var?” diye sorunca hamile olan evin kadını, “Eşim ebe çağırmaya gitti.” der. Kadının yabancı olduğunu yakınlarında kimsesinin olmadığını bildiğinden Zekiye eve dönüp kadına yardıma gideceğini eşine bildirip hamile kadının yardımına gitmiş. Ebe gelip gidinceye dek kadının yanında kalmış yardımda bulunmuş.
Bir gün bir komşunun bahçesinde oturmuş sohbet ediyorduk. Fatma komşu, “Zekiye, valla helal olsun sana, biz gün boyu evde olduğumuz halde evin işini bitiremiyoruz. Sen dört çocuğa, evin işine, parmakları tutmayan kocaya, sekiz beş mesaiye, etrafındakilerin yardımına koşmaya zamanın nasıl oluyor, tüm bu işleri nasıl yapıyorsun? Vallaha helal olsun sana.” dediğinde Zekiye, “Ben yaşamın “Üç Günlük Ömür” den ibaret olduğunun bilinciyle yaşantıma bir yön verip zamanımı ona göre yönetiyorum. Oysa sizler sonsuz bir ömrünüz varmış gibi davranıyorsunuz. Ya saatlerce televizyonun karşısına oturuyor ya elinizden telefon düşmüyor ya gün boyu gereksiz bir temizlik yapmakla uğraşıyor ya gereksiz yere kavgayla, tartışmalarla zamanınızı harcıyorsunuz ya gereksiz işlerle ya da konuşmalarla zaman öldürüyorsunuz. İşte ben sizler gibi yapmıyorum. “Zamanımı en iyi nasıl yönetirim.” diye düşünüyor yollar buluyorum ayrıca her şeyi zamanında yapmaya çalışıyorum. Ama siz öteliyorsunuz. Ötelenen iş katlanarak geliyor bu da çok zaman alıyor. Yaradan bir defaya mahsus bu üç günlük ömrü bana en değerli hediye olarak vermiş. Güzel yaşamak varken ben neden bana bahşedilen yaşamı heba edeyim, birilerinin gönlünü kırayım ya da yapabilecekken neden bir iyilik yapmayayım.” dediğinde herkes bir ağızdan “Vallaha haklısınız.” dedi.
Bu üç günlük ömürde varlık sebebinin bilinciyle sorumluluğunu yerine getiren, üretebiliyorken üreten, yardım edebiliyorken yardım eden, insanlık yararına gayret sarf eden, gönüllerde taht kuran, gönülleri kırmayan, incitmeyen, kimseye zarar vermeden bu dünyadan geçenlere ne mutlu. Kalın sağlıkla kalın güzellikle.