?>

SESSİZ BİR PINAR

Hamide Ablak

23 saat önce

      Bu dünyadan, kimseyi incitmeden, yormadan, yıpratmadan sessiz sedasız gelip giden gönlü som ipekten insanlar vardır.
       İşte bu insanlardan biri de Hülya Turgut’tu. Hülya, orta halli, mütevazı bir ailede dünyaya gelmiş, temizliği seven, çalışkan, disiplinli bir annenin eğitimiyle büyümüştü.
       Ortaokul ve lise yıllarında genlerinde taşıdığı güzellikleri, tüm güzel meziyetlere sahip olmak için gayret sarf eden ve bu güzel meziyetleri nesilden nesillere aktarmayı ilke edinen, öğretmenliği seven, Elmas Şengün, Nurten Ovalıoğlu, Vesile Tanrıverdi, Ender Oral, Gülay Göçenoğlu gibi fedakâr öğretmenlerden aldığı eğitimle zenginleştirmiş rol model bir kişiliğe sahip olmayı başarmıştı.
       Orta okul ve lise yıllarında Hülya’yla aynı zamanlarda aynı çatı altında okuduğumu hatırlıyorum ancak aynı dönemde mi yoksa bir alt ya da bir üst dönemde miydi onu tam olarak hatırlayamadım. O dönemler arkadaşlığımız sadece bir selam vermekle kalıyordu ama hanım hanımcık davranışlarıyla her görende bir saygı uyandırdığı gibi bende de kendine karşı bir saygı yaratmıştı.
       Liseden sonra yollarımız ayrıldı. Uzun bir süre karşılaşmadık. Meslek yüksek okulundan mezun olduktan sonra vekil öğretmen olarak çalıştığım sıralarda hafta sonları daktilo kursuna gittiğimde kurs öğretmeninin Hülya olduğunu öğrenince sevinmiştim.
       Öğrenim gördüğümüz yıllarda coğrafyamızda okuyan kız çocuğu yok denecek kadar azdı. Okuyanların da önceliği ders çalışmak değil de ev işlerinde annelerine yardım etmekti. O zamanlar böyle bir kültür vardı işte. Böyle olunca da çok az kız çocuğu üniversiteyi kazanıyor, kazananların da bir kısmını aileleri göndermiyordu. Ve nedense arkadaşlarımızın çoğu geleneğin dışına çıkmadı, ekonomik özgürlüğünü elde edemeden erken yaşta evlenip çoluk çocuğa karıştı. Fakat Hülya arkadaşımızın önceliği ekonomik özgürlüktü, hiç kimseye muhtaç olmamaktı, ayaklarının üzerinde durabilmekti, direnmekti. Ve bunu onurlu dik duruşuyla gerçekleştirdi.
       Zamanını iyi yöneten, gidilmesi gereken yere dakika sektirmeden giden, planlı programlı yaşamayı seven Hülya, liseden sonra bir yandan Halk Eğitim Merkezinde daktilo kursunda eğitim veriyor bir yandan açık öğretimden lisans tamamlamaya çalışıyor bir yandan da kurumların personel alımlarını takip ediyordu.
       Ve derken TPAO’da işe alındı, sekiz beş mesaisiyle çalışmaya başladı. Ama arkadaşımız varlık sebebinin bilinciyle davranarak annesine babasına iyi bir evlat, kardeşlerine iyi bir abla veya kardeş olmanın hakkını fazlasıyla vermeye çalışıyordu. İşten arta kalan zamanını annesine ev işlerinde yardımcı olmaya kardeşlerinin yardımına koşuyor varsa sorunları çözmeye çalışıyordu.
       Tüm bu koşturmaların yanında birlikten güç doğar düşüncesiyle, cesur bir tavırla sendikanın etkinliklerine imkânı el verdiğince katılıyordu.
       Adeta Rönesans Kültürüyle büyümüş gibi kendini tek boyutlu değil de birçok alanda yetiştirmeye gayret ediyordu. Bilgi dağarcığına bir şeyler katmak, kelime hazinesini zenginleştirmek için çokça kitap okuyor, iyi bir aşçı iyi bir terzi olmayı, ev idaresini en ekonomik bir şekilde yönetmeyi, doğayı korumak adına artık materyal değerlendirmeyi seviyordu. Aynı zamanda iyi bir çevreciydi; çevreyi temiz tutmak, gelecek nesillere temiz bir dünya bırakmak için gücü yettiğince mücadele ediyordu.
       Daktilo kursundan sonra Hülya’yla zaman zaman görüşüyorduk. Arkadaşlığında bir derinlik vardı. Sohbetlerinde dedikodu olmaz güncel olaylar hakkında konuşur yorum yapar karşısındakinin de yorumunu saygı çerçevesinde dinlerdi. Anaç, mülayim ve mütevazı bir duruş sergiliyordu. Turkuaz sesli konuşmalarıyla insanın ruhuna bir dinginlik bir huzur veriyordu.
       Hülya, insanı, insana faydalı olmayı, yardım etmeyi seven, çevre dostu, kendi halinde, çalışkan, üretmeyi bilen, gönlünün güzelliği yüzüne yansıyan, yüzü hep gülen biriydi. Sessiz bir pınar gibi akar bulunduğu yere hayat verirdi.
       Emekli olmaya birkaç yıl kala sosyoloji alanında yüksek lisans yaptı. Bilgiyi çok seviyordu ama bilgeliği çok daha çok.
       Sırtını dayadığı dağı, babasını kaybedince annesini rahat bir şekilde bir yerlere götürüp getirebilmek için bir araç almanın artık şart olduğunu düşünmüş, sürücü kursuna yazılmış çok geçmeden hem araç hem de sürücü belgesini almıştı. Annesini hastaneye, mezarlığa ya da herhangi bir yere rahat götürüp getirebiliyor diye seviniyor, “Annemin duası bana yetiyor,” diyordu.
       Emekli olduktan sonra da meslek yüksek okulunda ev idaresi bölümünü okumaya başladı. Hülya boş oturmayı sevmiyor üretmek için hep bir gayret içerisindeydi hem kendine hem de çevresindekilere faydalı olmayı çok seviyordu.
       Hülya inançlı, gelenek göreneklerine bağlı biriydi. Son zamanlarda umreye gitmiş kapanmıştı.
       İnsan olmanın tüm güzel meziyetlerine sahip olabilmeyi başaran Hülya arkadaşımızı bir kalp krizinden kaybettik.
      Sevgili Hülyacım! Senin gönlünün güzelliğini yazmak kalemimin ne haddine. Nur içinde uyu emektar arkadaşım.
YAZARIN DİĞER YAZILARI