Leyla Zana’ya yapılanları izlerken artık kelimeleri süslemeye, cümleleri yumuşatmaya gerek yok. Çünkü ortada ne fikir var ne eleştiri ne de siyaset. Ortada yalnızca nefret, linç ve insanlıktan çıkmışlık var.
Bırakın Türklüğü, bırakın Kürtlüğü… Bu yapılan insanlığa aykırıdır.
Bir kadına, bir insana, düşüncesi üzerinden hakaret etmek; tehdit savurmak; aşağılamak cesaret değildir. Bu, klavye arkasına saklanmış korkakların, kinle beslenen çürümüş bir zihniyetin dışa vurumudur. Kimlikleri dillerine dolayanlar, insan olmayı çoktan unutmuşlardır.
Leyla Zana’yı sevmek zorunda değilsiniz. Onunla aynı fikirde olmak gibi bir mecburiyetiniz de yok. Ama bir insanı hedef tahtasına koymak, linç kültürünü körüklemek, “oh olsun” diyerek alkış tutmak; ahlaki bir çöküştür. Buna sessiz kalanlar da en az yapanlar kadar sorumludur.
Bugün Leyla Zana’ya küfredenler, yarın başka bir kadına, başka bir isme, başka bir kimliğe saldıracaktır. Çünkü mesele kişi değildir; mesele tahammülsüzlüktür, düşmanlıktır, gözü dönmüşlüktür.
Bu ülke bu dili çok gördü. Bu nefretin nereye vardığını çok yaşadı. Ve her seferinde bedeli ağır oldu. Buna rağmen hâlâ aynı zehri kusanlar, barıştan, kardeşlikten, birlikte yaşamaktan söz etmeye utanmalıdır.
Şunu net söyleyelim:
İnsan onurunu ayaklar altına alanlar, hangi bayrağın arkasına saklanırsa saklansın namerttir. Hakaretle güç devşirenler, tehdit ile var olmaya çalışanlar insanlıktan nasibini almamıştır.
Bu ülkenin ihtiyacı sizin öfkeniz değil.
Bu toplum sizin kininizle değil, adaletle ve akılla ayakta kalır.
Ve son söz:
Bir insanı savunmak, onun fikrini savunmak değildir.
Bir insanı savunmak, insan kalmaktır!