<div>Fedakârlık, toplumumuzda yüceltilen, ilişkilerin temel taşı sayılan, hem fedakârlık yapanı hem de muhatabını mutlu eden kıymetli bir erdemdir. Ayrıca fedakârlık özünde <strong>besleyen büyüten bir sevgiyi</strong> de barındırmaktadır. Bununla birlikte fedakarlık kavramını psikolojik dinamikleri ile ele aldığımızda, bu davranışın altında yatan motivasyonların her zaman <strong>"saf"</strong> olmadığını, fedakârlığın içerisinde pek çok motivasyon olduğunu da bizlere göstermektedir.</div> <div>Empati ve sevgiyle beslenen fedakârlık, sağlıklı olan fedakârlıktır. Temel motivasyon, karşıdaki kişinin <strong>acısını azaltma veya mutluluğunu artırma</strong> arzusudur. Bu eylem, bireyin kendi beklentilerinden ziyade, <strong>karşısındaki kişinin işini kolaylaştırma, onu mutlu etme eylemine</strong> yöneliktir ve bu davranışta herhangi bir karşılık beklenmemektedir. Bu tür fedakârlık, ilişki doyumunu artırır, bağlılığı güçlendirir ve kişiye <strong>kendini aşma, olgunlaşma</strong> hissi verir. Birey, eylemi sonucunda kendisini daha değerli, doyum sağlamış ve bütünleşmiş hisseder.</div> <div>Fedakârlığın bir diğer yönü ise <strong>kendini tamamen feda etme şekline bürünen fedakârlık</strong> anlayışıdır. Kişi çocukluğundan itibaren hep fedakârlık rolünü üstlenmiş, kendini hep bu şekilde tanımlamış ve artık bu kalıptan çıkamaz hale gelmiştir. Çünkü kişi sürekli fedakârlık yaptıkta, çatışma durumlarından kaçınıp alttan aldıkça bu durum bir süre sonra o kişinin görevi ve rolü haline gelmiştir. <strong>Kimse üzülmesin, “aman canım ne olacak”</strong> diye yaptığı şeyler artık görevi haline gelecek ve kişi bunları yapmadığı takdirde hesap sorulacak ya da suçlanma yoluna gidecektir. Kişi mevcut durumdan rahatsızlık duyup eskisi gibi olmadığında ise <strong>“sen artık değiştin, eskisi gibi değilsin”</strong> sözlerini sık sık duyacaktır. Ne geçmişte yaptığı güzel şeyler hatırlanacak, ne de sırf başkaları mutlu ve memnun olsun diye kendini ihmal etmeleri insanlar nezdinde kıymetli olacaktır. Kişi başkaları için gözünü feda etse dahi <strong>“zaten kördü"!</strong> tepkisiyle karşılaşabilecektir. <strong>Yaranmaya çalıştıkça yaralandığını </strong>gören birey, iç dünyasında yoğun bir huzursuzluk yaşayacaktır. Birey haksızlığa uğradığını anladığında, geçmişte nelerden vazgeçtiğini ifade etmeye çalıştığında ise <strong>“yapmasaydın, sen kendin istedin”</strong> sözünü yüzüne tokat gibi yiyecektir.</div> <div>Kişi kendinden sürekli fedakârlık yapar, yaptıkları artık görevi haline gelirse maalesef ki çevresi tarafından bu iyi niyet görmezden gelinmeye başlayacak, fedakârlıklar cazibesini yitirmeye başlanacaktır. Bu, fedakârlığın patolojikleşmeye başladığı, bireyin <strong>kendi ihtiyaçlarını feda ettiği</strong> ve altında genelde travmatik çocukluk deneyimlerinin yattığı alandır. Burada fedakârlık, sevgi ya da bağlılık arzusundan değil, <strong>olumsuz durumlardan ve sonuçlardan kaçınma</strong> isteğinden doğar. Kaygılı veya güvensiz bağlanma stiline sahip bireylerde fedakârlık, çevresinin sevgisini veya ilgisini kaybetme, onaylanmama ya da <strong>terk edilme korkusunu</strong> dindirme aracıdır. Kişi, sürekli vererek ve kendisini feda ederek, ilişkideki yerini <strong>"satın almaya"</strong> çalışır. Bu, <strong>gerçek yakınlığın önüne geçer</strong>, çünkü ilişki dürüst bir karşılıklılık yerine bir <strong>borç-alacak</strong> dengesi üzerine kurulur.</div> <div>Yakın çevresinin ya da sosyal çevresinin olumsuz davranışlarına katlanma veya tüm kararlarına itaat etme gibi fedakârlıklar, <strong>çatışma veya eleştiri olasılığından kaçınmak</strong> için yapılır. Bireyde yoğun şekilde bastırılmış öfke ve kırgınlık birikir. Kişi, başkalarını mutlu etmeye çalışırken <strong>tükenmişlik ve duygusal yorgunluk</strong> yaşar ve zamanla kendi kimliğini kaybetme riskiyle karşılaşır.</div> <div>Toparlayacak olursak; sağlıklı fedakârlık, <strong>dengeyi</strong> koruyan, kendi ihtiyaçlarını yok saymayan ve bir amaç uğruna gönüllü olarak yapılan <strong>özveri</strong><strong>dir</strong>. Patolojik fedakârlık ise <strong>suçluluk duygusu</strong>, <strong>terk edilme korkusu</strong> ve <strong>kontrol etme arzusu</strong> gibi karanlık dinamiklerle beslenir. Gerçek fedakârlık, kişinin ruhsal sağlığını zenginleştirir; aşırı fedakârlık ise bireyin <strong>sınırlarını ihlal eder</strong><strong> ve onu ruhsal tükenmişliğe</strong> sürükler. Nihai durumda ise sınır sahibi olamayan maalesef sinir sahibi olacaktır.</div> <div> </div> <div><strong> </strong></div> <div><strong> </strong></div>