USD
00,00
EUR
00,00
USD/EUR
1,000
ALTIN
0.000,00
BİST
0.000,00

YARANMAYA ÇALIŞMA, YARALANIRSIN!

YARANMAYA ÇALIŞMA, YARALANIRSIN!

Sevilme, onaylanma ve kabul görme beklentisi, insanlığın doğuşundan beri var olan bir olgudur. Kişi sevilmek ve sayılmak ister, yaptığı başarı lı işler ve girişimler sonrası takdir ve onay görme beklentisi içerisine girebilir ve bu da bir noktaya kadar doğal bir süreçtir. İçsel denetimi ve motivasyonu sınırlı bireyler, sürekli çevrelerinin onayına ve beklentisine ihtiyaç duyarlar. Bu kişiler kendi başlarına inisiyatif alamaz, süreci başlatamaz ve bitiremezler. Çünkü bireyler çocukluk çağından itibaren yakın çevresi tarafından bu şekilde alıştırılmışlar ve üzerlerinde tahakküm kurularak yönetilmişlerdir. Hal böyle olunca çocukta özerklik duygusu zarar görmüş, girişimcilik adına tüm çabaları ve gayretleri budanmış ve tamamen uzaktan kumanda ile kontrol edilebilen bir çocuk ortaya çıkartılmıştır.

Bu çocuklar, neredeyse kendi istekleri ile hiç sorumluluk almazlar, mutlaka anne-babasının veya yakın çevresinin telkinleriyle hareket etme eğilimde olurlar. Aileleri tarafından hiçbir sorumluluk verilmeyen, özerklik duygusu desteklenmeyen çocuklar, ilerleyen dönemlerde ise sorumsuzlukla ya da beceriksizlikle itham edilmektedir. Hal böyle olunca bu çelişki içerisinde büyüyen çocuk, gönül dünyasında gelgitler yaşamakta, duygularını adlandırma noktasında ciddi problemler sergilemekte ve çevresi tarafından kabul görmek adına aşırı fedakâr tavırlar sergileyip, sürekli onaylanma beklentisi ile yaşamına devam etmektedir.

Çocuk büyüyüp ergen ve yetişkin olurken, yüreğinde taşıdığı değer görme ve sevilme ihtiyacı aynı oranda büyümektedir. Bu kişiler çoğunlukla bulundukları ortamda en fedakâr kişiler olarak tanımlanabilir. İstemeden verirler, küçük hesaplar peşinde koşmazlar, yüzleri büyük oranda güler ve kimseyi kırmak istemezler. Çünkü sevgi, kabul görmek ve aidiyet onlar için her şeydir. Yalnızlığa ve sevgisizliğe asla dayanamazlar. Görmezden gelinmek bu kişilere cehennem azabını yaşatır. Genelde göz önünde olmak isterler. İnsanların gündeminden düşmemek ve sosyal çevredeki yerini korumak adına olmak istemediği kişilere bile dönüşebilirler, yeter ki sevgi açlığı yaşamasınlar.

            Daha fazla sevilmek ve kabul görmek adına fazlaca fedakârlık gösteren birey, farkında olmadan birçok şeyin görevi haline geldiğini anlayacaktır. Durumdan rahatsız olsa bile artık kimseye hayır diyemeyecek, içten içe bunun gerilimini yaşayacaktır. Rahatsızlığı ifade ettiğinde ise artık “sen değiştin”, “eskisi gibi değilsin” sözlerine muhatap olacak ve yaşadığı bu vicdan azabını susturmak için eskisinden daha fedakâr biri haline dönüşecektir. Daha fazla yaranmaya çalışacak ve yüreği yara almaya devam edecektir. Yüreğindeki yaralar ağır geldiğinde, artık dayanamıyorum dediğinde ise “senden kimse fedakârlık beklemedi! , yapmasaydın!” sözleri yüzüne tokat gibi vurulacaktır.

Sürekli el âlem ne der, onlar ne der düşünür kaygısı ile yaşayan birey, genelde verici tarafta olan ve her anlamda fedakârlığını ortaya koyan kişi maalesef günün sonunda en çok üzülen ve yıpranan kişi olacaktır. Yüreğinde hayal kırıklığının dayanılmaz acısını hissedecek, pişmanlıkları içini yakıp kavuracaktır. Kendini kullanılmış ve kıymetsiz olarak değerlendirecek, insanlara karşı hissetmiş olduğu fedakarlık duygusu, yerini kızgınlık ve suçlamaya bırakacaktır. Bugüne kadar herkesi memnun etmeye çalışırken, bir tek kendisini ihmal ettiğinin farkına varan birey ya öz düzenleme yaparak geçmişinden ders alarak duygularını ve düşüncelerine yön verecek, ya da bir ömür bu kızgınlık ve kırgınlık girdabından çıkamayacaktır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ