Salât(namaz) kelimesi ve türevleri Kur’an’da sözlük (meselâ bk. et-Tevbe 9/103) ve terim (meselâ bk. el-Bakara 2/43, 238; Hûd 11/114) anlamında doksan âyette doksan dokuz defa geçer (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ṣlv” md.).
Namazın Tarihçesi. Kur’ân-ı Kerîm’den hemen bütün ilâhî dinlerde namaz ibadetinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Âdem, Nûh ve İbrâhim’den sonra namazı terkeden nesillerin geleceği (Meryem 19/59), Hz. Zekeriyyâ’nın namaz kıldığı (Âl-i İmrân 3/39), Hz. Îsâ’nın beşikteki mûcizevî konuşmasında namaz vecîbesine atıfta bulunduğu (Meryem 19/31), Hz. İbrâhim’in yanı sıra Lût, İshak ve Ya‘kūb’a namaz emrinin vahyedildiği (el-Enbiyâ 21/73), Hz. İsmâil’in halkına/ailesine namazı emrettiği (Meryem 19/55), Hz. Lokman’ın oğluna namazı hakkıyla kılmasını öğütlediği (Lokmân 31/17), Hz. İbrâhim’in namazı yalnız Allah rızâsı için kıldığını söylediği (el-En‘âm 6/162), kendisini ve neslini namazı dosdoğru kılan kullarından eylemesi için dua ettiği (İbrâhîm 14/40), Hz. Mûsâ’ya Allah’ı anmak üzere namaz kılmasının emredildiği (Tâhâ 20/14) ifade edilmekte, Allah’ın İsrâiloğulları’ndan yerine getirme sözü aldığı görevler arasında namazın da yer aldığı görülmektedir (el-Bakara 2/83; el-Mâide 5/12). Yine Ashâb-ı Kehf kıssası anlatılırken mescid kelimesinin zikredilmesinden (el-Kehf 18/21) o dönemde namaz ibadetinin var olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.
Kaynaklarda, İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren namaz ibadetinin mevcut olduğu ve beş vakit namaz farz kılınmadan önce sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit namaz kılındığı belirtilmektedir. Kur’an’daki bazı âyetlerin (Tâhâ 20/130; el-Mü’min 40/55) bu iki vakit namaza işaret ettiği görüşünde olanlar da vardır (Tecrid Tercemesi, II, 279; Şevkânî, IV, 497). Vahyin başlangıç döneminde -bazı kaynaklara göre Müddessir sûresinin 1-3. âyetleri nâzil olunca- Cebrâil, Hz. Peygamber’i Mekke’nin yakınlarındaki bir vadiye götürmüş, orada fışkıran su ile önce kendisi, sonra Resûl-i Ekrem abdest almış, ardından Resûlullah’a namaz kıldırmıştır. Bunun üzerine Hz. Peygamber sevinçli bir şekilde eve gelmiş, Hz. Hatice’nin elinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde onunla birlikte abdest alıp iki rek‘at namaz kılmışlardır (İbn Hişâm, I, 243-245). Üç yıl kadar süren gizli davet ve daha sonraki açık davet döneminde Resûl-i Ekrem evinde, ıssız dağ eteklerinde, öğle tenhalığı sırasında Harem’de namaz kılmıştır. Zaman zaman Hz. Ali’yi de yanına alarak Mekke dışındaki vadilerde akşam namazını kıldığı ve hava karardıktan sonra döndüğü nakledilir. İlk müslümanlar da Mekke içinde gizli yer bulamadıklarında şehir dışına çıkıp ıssız yerlerde ve zaman zaman mescid haline getirdikleri Erkam adlı sahâbînin evinde namaz kılmışlardır. Bazı rivayetlere göre, “Namazda yüksek sesle okuma!” meâlindeki âyet (el-İsrâ 17/110) gizli namaz dönemiyle ilgili olup Hz. Peygamber’in ashabıyla namaz kılarken âyetleri yüksek sesle okuduğu için müşriklerin Kur’an’a hakaret etmeleri üzerine inmiş, Resûl-i Ekrem’in sesini alçaltması, fakat yanında bulunanların duyamayacağı kadar da gizli okumaması istenmiştir. Bu iki vakit namazın dışında Müzzemmil sûresinin ilk âyetleriyle gece namazına kalkılması ve bunun belli bir vakit içinde eda edilmesi emredilmişken aynı sûrenin 20. âyetinde, Allah Teâlâ’nın bu hususta yaşanan zorluğu bildiği ve müminleri bağışladığı haber verilmiştir. Bu âyetin Medine’de indiği rivayet edildiği gibi âyetten çıkan sonuç hakkında farklı yorumlar da vardır.
İslâmiyet’te bugün bilinen şekliyle beş vakit namaz hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi‘râc gecesinde farz kılınmıştır (Buhârî, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 6; Müslim, “Îmân”, 259; Tirmizî, “Ṣalât”, 213). Hadis kitaplarında nakledilen farklı rivayetlere göre, akşam namazı dışındaki namazlar önce ikişer rek‘at (akşam namazı üç rek‘at) olarak farz kılınmış, hicretten kısa bir süre sonra öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları dört rek‘ata çıkarılmıştır (Buhârî, “Ṣalât”, 1; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 1, 3; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, III, 19; geniş bilgi için bk. Bedreddin el-Aynî, III, 287).( isam namaz mad.)
Namaz kılmamanın ahiretteki cezası: Sizi cehenneme sürükleyen sebep nedir? Derler ki: ‘Biz namaz kılanlardan değildik’” ( Müddessir/42)“Sonra onların arkasından namazı savsaklayan ve nefislerinin azgın arzularına uyan bir nesil geldi onlar ileride cehennemin en derin yerini boylayacaklar” (Meryem/59)
"Kim namazına devam ederse, bu namaz kıyamet gününde onun için (karanlığa karşı) nur, (doğruluğuna) delil ve (azaptan) kurtuluş olur. Kim namazına devam etmezse onun nuru, delili ve kurtuluşu olmaz. O kimse kıyamet gününde Karun, Firavun, Haman ve Übey b. Halef ile beraber olur." (Müsned, 2/169; Darimi, Rikak, 13, 2/390)
Namaz kılmamanın dünyevi cezası: Hanefi mezhebine göre namazı terk etmenin cezası, üşengeçlikten dolayı namazı kılmayanın cezası, kılıncaya kadar hapistir.
Şafi mezhebinde göre namazı terk etmenin cezası, Namazın farz olduğuna inandığı halde kılmıyorsa, bu durumda kafir olmaz. Ama namazı terk etmenin cezası (had) olarak katledilir.
Maliki mezhebine göre aynen Şafi mezhebinde olduğu gibi idamdır. Özürsüz olarak namazı usandığından dolayı kılmıyorsa mahkemeye verilir, ölüm ile tehdit edilir ve vaktin sonuna kadar beklenir. Kılmazsa, kâfir olduğundan dolayı değil de hadden (ceza olarak) idam edilir.
Hanbelî mezhebine göre ise, namazı terk etmek küfrü gerektirdiğinden dolayı idamdır. Âkil bâliğ olan kişi namazın farziyetini kabul ederek veya reddederek kılmazsa, üç gün boyu her namaz vaktinde namazı kılmaya çağrılır, namazı kıldıysa ne ala, şayet kılmazsa katledilir.