?>

YARATILIŞA UYGUN BİR HAYATI İNŞA ETMEK

Prof. Dr. Şemsettin Dursun

18 saat önce

Alemin özü demek olan insan, fıtratına uygun tarzda bir hayatı inşa ederse, hayatı güzelleştirir ve hayat anlamlı hale gelir. Cemil Meriç, “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.” diyerek fıtrata aykırı bir yaşamın tercih edilmesinin insanlığa maliyetini, “Kaos” kavramıyla izah etmektedir. İnsanlığın yaşadığı bu kaosun nedeni insan ve eşyanın fonksiyonlarının yer değiştirmesidir. Eşya nesne iken özne muamelesini görüyor ve İnsan özne iken nesne muamelesini görüyor. Özne etken ve ekindir. Özne olan insan; sorar, soruşturur, sorgular, inceler ve itiraz eder. Ancak nesne olan eşya, etken ve etkin değil edilgendir. Sahibini takip eden gölge, ırmağa atılan çerçöp, rüzgâra kapılan ağaç yapraklarının bir sorgulama, bir itiraz etme fonksiyonları yok. Çünkü bunlar nesnedir. Nesne ile özne yer değiştirince doğal olarak kaos olur. Özne İnsan için, nesne ise eşya için kullanılır.
Mikro evren demek olan insan, insan olmanın gereği ve yaratılış formatına uygun tarzda hayatını inşa ederken, şu temel kriterleri dikkate almak durumundadır:
1.“Ben” merkezci bir anlayışı değil, “Biz” merkezci bir anlayışı tercih etmeli. Zira “Ben” merkezci anlayış; bencil, çıkarcı, gayri insani ve gayri İslami bir anlayıştır. “Biz” merkezli anlayış ise; dayanışmayı, paylaşmayı, herkesin yararını gözeten insani ve İslami bir yaklaşım tarzıdır.
2.Mal ve mülke sahip olmalı, ait olmamalı. Mala sahip olan özne olur. Özne olmanın gereği olarak ona hükmeder, infakta bulunur, insanlığın yararına kullanır. Mal ve mülke ait olursa, nesne olur. Nesne olmanın gereği olarak, mal ve mülkün taşıyıcısı olur.
Mal ve mülke sahip olmak, onu yerli-yerine kullanmak kişiye izzet kazandırır. Mal ve mülke ait olmak ise zillet getirir.
3.Makam ve mevki karşısındaki tavrı ise; eğer makama biner ve makamın hakkını verirse hem o aziz olur hem de makamı onunla şeref kazanır. Eğer makam ona binerse zilleti yaşar.

Bir anekdot anlatılır:

Kendi halinde ticaretle meşgul olan kanaat sahibi bir tüccar kumaş ticareti için Endonezya ’ya gelir ve işini burada devam ettirir. Kendisinin olmadığı bir günde çalışanı 5 akçelik kumaşı 10 akçeye satar. Çalışan iyi bir kâr elde eder. Daha sonra dükkân sahibi gelir ve günlük hasılata bakar. Çalışanına paranın fazla olduğunu söyler. Çalışanı ise 5 akçelik kumaşı 10 akçeye sattığını söyler. Tüccarda “5 akçelik kumaşı 10 akçeye nasıl satarsın?” diyerek çıkışır. Derhal malı satın alan kişinin bulunmasını ister. Dükkân sahibi müşteriyi karşısında görür görmez helallik ister ve fazla parayı kendisine uzatır. Müşteri böyle bir durumla ilk defa karşılaştığı için şaşırır. Olay kısa sürede dilden dile dolaşır. Çok geçmeden dönemin sultanına kadar gitmiştir. Sonunda Sultan kumaş tüccarını sarayına çağırır. Sultan tüccara “Sizin daha önce yaptığınız bu davranışı ne duyduk ne işittik. Bunun aslı nedir?” diye sorar. Tüccar “Ben bir Müslümanım İslam dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmiştir. Dolayısıyla kazancıma haram girmiştir. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.” der. Sultan “İslam nedir, Müslümanlık nedir?” gibi peş peşe sorular sorar. Tüccar soruları birer birer cevaplar. Sultan kısa bir süre sonra İslam’ı kabul eder. Kısa bir süre sonra da mensup olduğu halk da onunla beraber Müslüman olur.
Bugün 270 milyonluk nüfusa sahip olan Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş akçelik kumaştır. Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı.
Bizler birer iyilik neferi olarak çevremize; iyiliği, güzelliği, infakı yaymalı. İyilik her zaman aktif olmalı. Şunu unutmayalım ki, “iyiliğin pasif olduğu her yerde, kötülük kendiliğinden ortaya çıkar” Tabiat boşluk kabul etmez. Kötülük, iyiliğin yok olması halidir. Tıpkı karanlık-aydınlık ilişkisi gibidir. Karanlık da aydınlığın yok olması halidir. Aydınlık olursa, karanlığa yer olmaz. İyiliği ve aydınlığı yayalım.
 
 
 
YAZARIN DİĞER YAZILARI