?>

EBEVEYNLER KENDİNİ GELİŞTİRMEDEN, ÇOCUĞUNU YETİŞTİREMEZ!

Muhammed Arslan

6 saat önce

Günümüz dünyasında pek çok şey değişim ve gelişim içerisindedir. Anne-baba rolleri ve çocuk yetiştirme durumları ve tarzları da buna dâhildir. Değişim ve gelişimin bu denli hızlı olduğu bir ortamda duyguların, düşüncelerin ve yöntemlerin de revize edilmesine ihtiyaç vardır. Çünkü dünün güneşiyle, bugünün çamaşırları maalesef kurutulamaz. Söz konusu çocuk olunca ebeveynler daha da hassaslaşırlar ve çocuk için en iyisini yapma noktasında bir saniye bile düşünmezler. Yeni donanımlarla, yeni öğretilerle çocuklarını daha iyi anlamaya, çocuğunun ilgi ve ihtiyaçlarına daha sağlıklı cevap vermeye çalışırlar.
Ebeveynlik çoğu zaman, çocuğa odaklı bir eylem sanılır; oysa asıl mesele, ebeveynin kendi bilinçdışı süreçleri, içsel çatışmaları ve bitirilmemiş işleri ile yüzleşme cesaretidir. Çocuğumuza veremeyeceğiniz tek şey, sizde olmayandır. Duygusal denge, iç huzur, sabır ve esneklik, ebeveynin kendi psikolojik dünyasında var olmadığı sürece, çocuğa mekanik olarak öğretilemez. Her duygu ve düşünce belirli miktarlarda ebeveynlerden çocuklara geçmektedir. Düşünce yapısı, karakter özellikleri, duygusal durumları vs.. Bu yüzden ebeveynlerin çok dikkatli olmaları gereken bir dönemden geçiyoruz. Çünkü algıları son derece açık, anne-babaları sürekli izleyen ve genelde olumsuz davranışları daha çok modelleme eğiliminde olan çocuklar karşımıza çıkmaktadır.
“En güzel nasihat örnek olmaktır” bu söz çocuk yetiştirme konusunda en temel kural olarak alınmalıdır. Çocuk söylemlerden ziyade eylemlere odaklanır ve davranışlarına bunları yansıtır. Ebeveynler duruşuyla, bakışıyla, duygularıyla ve duygulanım süreçleriyle dikkatli olmaları ve çocukları tarafından izlendiklerini asla ama asla unutmamalıdırlar.
Ebeveynin yönetemediği kaygı, öfke veya stres, çocuğun sinir sistemi tarafından doğrudan emilmektedir. Sakin kalamayan, aşırı kaygılı olan, sürekli tetikte olan bir ebeveyn, çocuğuna sözleriyle "sakin ol" dese bile, bedeniyle "panik ol" mesajı verir. Çocuk, ebeveynin duygusunu kendi duygusu zanneder. Çocuğun hem zihin hem de gönül dünyası belirsizlikle baş etmekte zorlanır, abartma ve facialaştırma yoluna gidebilir. Bu bağlamda duygusal bulaşmanın da çocuk için ne kadar hassas bir konu olduğunu hatırlamakta fayda var.
Kendini geliştiren ebeveyn, kendi duygularını (öfke, hayal kırıklığı, korku) fark eder, bunları kabul eder ve sağlıklı yönetebilir. Bu, çocuğa "Tüm duygular normaldir, bu duyguları yönetebiliriz ve davranışlarımızı seçebiliriz" mesajını veren en güçlü aktarımdır. Kendini ihmal eden, kendi ihtiyaçlarını (uyku, sosyalleşme, hobi, sakinlik vs.) sürekli erteleyen ebeveyn, bilinçdışı bir şekilde "tükenmişlik" ve "gizli öfke" biriktirir. Bu öfke, "Senin için her şeyi feda ettim", “Senin için saçımı süpürge ettim” cümlelerinde veya en ufak hatada çocuğa karşı gösterilen orantısız sabırsızlıkta ve öfkede ortaya çıkar. Kendini geliştirmek, "ben" demenin bencillik değil, "ebeveyn" rolünü sağlıklı sürdürebilmek için bir gereklilik olduğunu kabul etmektir. Bu bağlamda ebeveynler kendilerine zaman ayırabilmeli, kendi ilgi, istek ve ihtiyaçlarını da mümkün olduğunca ertelememelidirler.
Ebeveynlik, çoğu zaman kendi çocukluğunuzla en acımasız yüzleşmeyi yaptığımız yerdir. Anne-babaların kişisel gelişimi ise, bu yüzleşmeden kaçmak yerine onu bilinçli bir şekilde yönetme sürecidir. Ebeveynlerde sağlıklı olmayan bir diğer nokta ise şudur: Ebeveynin kendi gerçekleşmemiş hayallerini, hırslarını veya korkularını çocuğa yüklemesidir. "Ben doktor olamadım, o olmalı", "Benin yapamadığım her şeyi o yapmalı". Özetle; çocuk, "kendi" olarak sevilen bir birey değil, ebeveynin eksiklerini tamamlayan bir "proje" haline gelmiş olur.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
YAZARIN DİĞER YAZILARI