Şu bizim “Ölüm sana hiç yakışmadı” cümlesi var ya... Her duyduğumda aklıma şu geliyor: Ölüm bir köşede durmuş, üstüne ne giyeceğini düşünen moda kurbanı bir varlık gibi:
“Acaba bu kişiye siyah mı giysem, beyaz mı? Ceket mi olur, kefen mi? Yakıştı mı, olmadı mı?”
Ya da belki ölüm de üzülüyordur içten içe…
“Ben sadece görevimi yapıyorum. Niye bu kadar laf yiyorum arkadaş!” diyordur.
Hani bazı insanlar vardır, ne yapsan yaranamazsın… İşte ölüm de biraz öyle.
Şimdi ciddi ciddi soruyorum: Ölüm kime yakışır?
“Ha bu adam tam ölüm tipi ya!” dediğiniz biri oldu mu hiç?
Yani mezar taşına “Bu arkadaşa ölüm gerçekten çok yakıştı” mı yazacağız? Olmaz.
Peki ya listesi? Hani “Ölüme En Yakışan 10 Ünlü” gibi bir şey? Yok.
Kimse ölümle ‘uyumlu kombin’ yapmıyor. Klasik, sade, tek tip: beyaz.
Belki bazıları bu cümleyi “daha gençti” demek için kullanıyor.
Ama sanki “ölüm sana hiç yakışmadı” demekle, “bak hiç olmadı bu sana” gibi bir ayıplama da var.
Hani sanki kişi kendi kendine ölmüş, biz de beğenmemişiz gibi:
“Yani hiç yakıştıramadım sana ölümü, bari bir danışsaydın!”
Belki de olay şurada kopuyor:
Hayattayken kimse kimseye “hayat sana çok yakıştı” demiyor.
Ama ölünce hemen başlıyoruz yakıştırma işlerine.
Halbuki yaşarken yakışıyordu hayat, biz fark etmedik.
Kimi zaman da sırf dramatik olsun diye kurban gidiyor bu cümle.
Mesela televizyonda biri ölüyor, alt yazı patlıyor:
“Ölüm ona hiç yakışmadı.”
Sanki başkasına özel dikilmişti de, o da giyememiş gibi…
Bakın, ben ölümün avukatı değilim ama itiraf edeyim:
O da işini yapıyor. Sabah 9, akşam 5 değil bu; vardiyası yok, molası yok.
Herkese eşit davranıyor. Kiminin yakınına erkenden uğruyor, kimini yaşlandırıyor ama er ya da geç herkesi buluyor.
Yani diyeceğim o ki; bu “yakışmadı” lafları biraz moda dünyasına kalsın. Ölüm ne defile, ne podyum.
En iyisi biz yaşarken birbirimize “Hayat sana çok yakışıyor” diyelim.
Çünkü bir gün herkes ‘ölümle buluşacak’ ama inanın ölüm kimseye özel dikilmiyor.