İnsanlık, tarihi boyunca nice savaşlar, felaketler, zulümler gördü. Ancak bazı görüntüler vardır ki, aradan yıllar geçse bile insanın zihninden silinmez, kalbinde derin bir sızı olarak kalır. Günlerdir aklımdan çıkmayan, izlediğim anda nefesimi kesen ve uykularımı bölen bir manzara da işte böyle bir kare. Nerede gördüğümü bile hatırlamıyorum; sosyal medyada mıydı, televizyon ekranında mıydı emin değilim. Ama emin olduğum tek şey, o görüntüyü izleyen her insanın en az benim kadar sarsıldığıdır. İsrail’in Gazze halkına uyguladığı vahşetin, zalimliğin, insanlık dışı zulmün tarifi yok. Göz göre göre insanları aç ve susuz bırakmak, en temel yaşama hakkını elinden almak, dünyanın gözü önünde işlenen bir suçtur.
Bile bile gıda girişini engellemek, yardım tırlarını geri çevirmek, suya ulaşmalarına izin vermemek… Bu, savaş değil; bu, insani değerlerin topyekûn yok edilmesidir. Büyük, küçük demeden, çocuk, yaşlı demeden herkesin açlıktan, susuzluktan yavaş yavaş ölüme terk edildiği bir tablo var karşımızda. “Bu kadarına da pes” dedirten bu manzaraya karşı dünya devletlerinin sessizliği ise başlı başına bir utanç. Ama ne yazık ki, dünya ekonomisini ve siyasetini ellerinde tutan lobiler, Amerika ve Avrupa’nın verdiği açık destekle, İsrail yönetiminin zulmünü sınırsızca sürdürüyor.
İzlediğim o sahnede, 5-6 yaşlarında, yüzü gözü toprak içinde, gözlerinden çaresizlik okunan bir çocuk vardı. Elinde küçücük bir kavanoz kapağı… Onu gözünün birkaç santim altına tutuyor, ağlarken süzülen gözyaşlarını bu kapağın içine damlatıyordu. Çünkü başka suyu yoktu. Susuzluğunu gidermek için kendi gözyaşını içmeye çalışıyordu. Bir çocuk… Henüz hayatı tanımadan savaşla, açlıkla, ölümle tanıştırılmış bir yavru… Bu sahneye hangi yürek dayanır? Hangi insan, hangi vicdan bu manzaraya kayıtsız kalabilir?
Dünya ise olup biteni adeta bir maç izler gibi seyrediyor. Filistinlilerin evlerinden zorla çıkarılması, topraklarının gasp edilmesi yetmiyormuş gibi şimdi de yüzlerce insanın açlıktan ve susuzluktan ölmesini izliyor. Bu bir soykırımdır. Sadece bombalarla değil, ekmeği, suyu esirgeyerek yapılan bir katliam… İnsan ister istemez düşünüyor; acaba bu zulümler bir Avrupa ülkesinin halkına yapılsaydı, dünya yine bu kadar sessiz kalır mıydı? Yoksa uluslararası örgütler, devletler, anında harekete geçer, müdahaleler yağar mıydı?
Bazen Arap televizyonlarında ya da sosyal medyada, Arap din adamlarının tek tek Müslüman ülkelerin isimlerini sayarak sessiz kaldıkları için beddualar ettiklerini görüyorum. Ve bu beddualar boşuna değil. Çünkü suskunluk, zulmün en büyük destekçisidir. Bir millet sadece bombalarla değil, sessizlikle de yok edilir. O küçük çocuğun gözyaşlarını biriktirerek susuzluğunu giderme çabası, üç gündür rüyalarıma giriyor. Uyanınca bile gözümün önünden gitmiyor.
Ne yapılabilir, nasıl bir çözüm bulunabilir bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bu dünyanın, gözyaşlarını su yerine içmeye çalışan o çocuğun ahını taşıyamayacağıdır. O masum yavrunun, açlıktan ve susuzluktan ölen insanların feryadı elbet bir gün yankılanacak. Adalet belki gecikir, ama hiç gelmeyecek değildir. Allah, gözyaşlarıyla susuzluğunu gidermeye çalışan o çocuğun ahını zalimlerin yanına bırakmasın. Ve bizler, bu sessizliğin ortakları olmaktan bir an önce kurtulalım.
Hoşça kalınız.