Merhaba değerli okuyucularım.
Pazar günü New York'a yaptığımız bir gezi bize tekrar bu şehrin en güzel şehir olduğunu gösterdiği kadar Amerika'nın da özgürlükler ülkesi olduğunu bir daha gösterdi. 2 saatlik bir yolculuktan sonra ulaştığımız New York'ta ilk işimiz Central Park'a giderek burada beraber getirdiğimiz kahvaltıyı yapmaktı. Bir ağacın altında oturarak kahvaltımızı yaptık. Central Park bilindiği üzere New York'un merkezinde bulunan belki de dünyanın en büyük parklarından birisidir. Burada kahvaltı yaparken etrafımızı da seyrediyor ve insanların hareketlerini izliyorduk. Batman'da yapılması tartışılan parklardaki tuvaletler gündemde iken burada gördüğümüz ise o kadar farklıydı ki, "biz ne boş şeylerle uğraşıyoruz" diye kendi kendime sormaktan kendimi alamadım. Çünkü orada en az 3 TIR qracı, kurulan seyyar tuvaletleri sıklıkla değiştiriyor ve dolanları götürdüğü gibi boşaltıp yeniden yerlerine monte ediyordu ve insanlar da hiçbir sorun yaşamadan tuvalet ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Yine Central Park'ta insanlar bisiklet, küçük motosiklet, kaykay, martı ve diğer araçlarla geniş caddelerde tur atarken yüzlerce kişi de yürüyerek veya koşarak spor yapıyorlardı. Bu parkın en büyük özelliklerinden biri de Amerikalıların havayı güzel buldukları anda güneşlenmeleriydi. Parkın değişik yerlerinde plaj malzemelerini getiren insanlar burada havlularını serdikten sonra güneşleniyor ve güzel bir zaman geçiriyorlardı. Central parktaki zamanımızı tamamladıktan sonra dışarı çıkarken büyük bir kalabalığın ellerinde çeşitli Pankartlar taşıyarak parka doğru geldiklerini gördüm. Doğrusu ilk baktığımda Filistin'e destek yürüyüşü olduğunu zannettim. Meğer öyle değildi binlerce LGBT'li yürüyüş yapıyor ve ellerindeki pankartlarla kendilerine kötü bakılmamasını istiyorlardı. Binlerce kişinin işgal ettiği New York caddeleri trafik polisleri ve LGBT''li gönüllü trafikçiler tarafından kesilmişti. Yüzlerce araç grubun geçmesi için beklerken hiç kimse kornaya basmadığı gibi bir itirazda da bulunmadı. Bu olaydan sonra santral parka giren LGBT'liler bir konuşma yapıp dağıldılar. Ancak görülmesi gereken çok ilginç şeyler vardı. Örneğin sakalı ve bıyığı olan bazı gençlerin tül elbise giyerek altlarında kadın iç çamaşırı giymeleriydi. Keza birçok erkeğin göğsü yapılmış ve açık şekilde görünüyordu. Yaş farkı olmaksızın en gencinden, 80 yaşına kadar olan insanların yaptığı bu eylem veya gösteri yoldan geçenler tarafından seyrediliyor, hiç kimse bir tepkiyi vermiyordu. Buradan tekrar parka döndük Central Park'ta yine de yıllardır bildiğimiz bir uygulama vardı. Bu uygulamada Atlı faytoncular isteyenleri parkın içinde dakikası 2 dolar karşılığında gezdiriyorlardı. Çok önceden faytonculuk yapanların çoğunun Türk olduğunu öğrenince birisine yaklaşıp "nerelisin" diye sordum, el sıkıştıktan sonra abi "Amerika'ya hoş geldiniz, Ben Malatya Darendededim. 13 yıldan beri buradayım ve faytonculuk yapıyorum" dedi. Bunun üzerine ben de kendimi tanıtarak "Batmanlı" olduğumu söyledim ve kısa bir röportaj önerisinde bulundum. Memnuniyetle kabul eden Malatyalı Ömer isimli hemşehrimiz konuşma sonrasında "abi burada Batmanlı bir arkadaşımız da var" dedi. Çok merak ettim ve onunla görüşmek istediğimi belirttim ama faytoncular arasındaki arkadaşlara bakıp "abi maalesef yok, büyük bir ihtimalle turdadır yani müşteri gezdiriyor" dedi. Evet buradan ayrıldıktan sonra bu kez Times Meydanı olarak bilinen ve New York'a gelen herkesin mutlaka gelip gördüğü gezdiği bir meydandaydık. Bir tarafta akrobatik hareketler yapan, bir tarafta bildiğimiz üçkağıtçılık sistemi ile bul karayı al parayı ile insanları kandıran, diğer tarafta da Müzik yaparak izleyici toplayanları izledik. Aklınıza gelen her şeyin satıldığı bu meydanda biz de güzel zaman geçirip fotoğraflar çektik gerçekten de New York'un görülmeye ve gezilmeye değer bir yer olduğunu tekrar anladık.
Öğleden sonra yemek yemek için bir Türk restoranı ararken Büfe işleten bir Türk gencinden bize iyi bir yer önermesini istedik. Önerilen yer uzaktı ama biz yine de gittik. Broklindeki bu Türk lokantasına iyi ki de gitmişiz. Lahmacundan pideye, pideden Pizzaya varana kadar her şeyin düzgünce yapıldığı bu Türk lokantasında gerçekten her şey çok güzeldi. Örneğin bir lahmacun yaklaşık olarak 280 liraya geliyordu ama bir kişi iki lahmacunla çok rahat doyabiliyordu. Broklin'deki dikkatimizi çeken bir başka şey de araçla gezerken bir Yahudi mahallesinde geçerken gördüklerimiz oldu. Yahudilerin mahallesinde Havra vardı, okulları vardı ve alış veriş yaptıkları marketler vardı. Ama bu mahallede yüzlerce başı örtülü kadın görmek de bizleri şaşırttı. Broklin zengin bir semtte ve Yahudilerle Müslümanlar bir arada yaşıyorlardı.
Yazımın sonuna bir not düşmek istiyorum. Çok sayıda arkadaşım ve takipçim yemin ettirerek deniz ürünleri restoranına giderek onlar adına Istakoz, yengeç, Karides, Kalamar ve midye yememi istediler. Onları kırmayıp tekrar gittim ama bundan sonra kimsenin isteğini yerine getirmeyeceğim.
Hepinize selamlar.